3
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1105
Okunma
savaş doğu seferinden döndü
ardında kamyonlardan bir ordu
kamyonlar künye taşıyordu
kan sevgisi
yine toprağa açlık, cana sevdayı boğdu
tükrüğünden göl doğdu bataklığın yurdu
tam dibinde bir cenin sert kabuğunda uyur
her biri susuz, ciğeri havasız daldı
üflediği rüzgârla her biri kendini yoldu
başka bir bahara karşıcı karlardaki buhur
aşka açmak varken,tozları yanan yelde
ah o mevsimsiz düşüş, yaz oldu ayaz elde
kanı kan mı, yürekteki yollar mı yur
kim bu kanı akıtan dağdan erciyes kadar
kan utançtan bin yıl geçmişe doğru kanar
ey şiir al al yüzümüz ağaracak duyur
.
.
.
.
bir de vahşi yan mı taşır her insan
dişin toprağı et, diş kökünün suyu kan
ölümün temsili resmi
ölüm ‘aslen doğuludur’
köylüm olur
ölür ucumuzdan
yoksul dedin mi
umarsız dedin mi ölür
bir de başını dikmeye gör
hem şalvarlı sarıklıdır
hem üniforma, fraklı
pörtlek gözlü ve şaşı ve kör
bedevî bir dağlı
dağı etinden yüzen rüzgâr
sarışın kürtlere aşık bir esmer
elleri yakamızda kravat sımsıkı
kapımızda maymuncuk parmakları
temsili resmini çizmeyin
ölüm bin bir suratlı
.
.
.
.
yaşamak incinir, tespih çeker gibi zikredilirse ölüm
bir kez anımsanmalı ve unutulmalı o, ecelin geldiği gün
ömer faruk hatipoğlu
(ateşi utandıran yangın, 2006, s: 39-40)