8
Yorum
21
Beğeni
5,0
Puan
1316
Okunma
sokulma artık
sırrı veciz militan gibi
son muştuları da yıkılmış kalenin
mintanından içeriye
kim bıraktı
kim unuttu ki
bu ötenazi bakışları cebimde
kim inanır daha
bir kopça hüzün
bir demet sefâlete aşk diye
öldü ne yazık ki perde ayaklı cümleler
şimdi çıplaklık marşı çalıyor hürriyet
eşgâli tanıdık ne varsa mülteci kendine
görebilir mi insan kendini
kapadığında gözlerini
ağarır mı günahlar karanlıkta
yağmurlar neden hep gece yağar sevgili
tamam
yaslan arkana şimdi
karaya oturmuş gemi gibi
nefeslen
derin, daha derin
vicdanını boşaltıyorsun
geçti
tuza dayanıksız o mendilleri de temizledin mi
zaten meteoroloji yalanı gibidir
mayıs yağmurları
bak bitti!
(ilk ağladında havaī mavi, yarı frapan bir bluzun kısa kollarından girer gibi hayli flu bir grinin yeşili söndürme-telaşıyla kucaklamıştım seni... turuncu kapaklı Damista parfüm kokuyordu tenin... hafif pembe fondotene saklanmış daha detone olmamış yüzünün bir kat açık beyazı ellerin, telaşla titreyen su yeşili gözlerinin güneyine kamp kurmuş derin okyanus rengi gamzelerin vardı, ileride çok makamlar eskiteceğine bahse gireceğim...
kırılgan kırmızı dudakların gibi, bana hece hece şuh endam provaları yaptıran, köşelerine janjanlı ve pespembe tebessümler astığın ve bir tek sana yakışan kıpkırmızı gözlüklerin... renklerin tandansı ve öldüresi esâretinden kurtulmak veya koyu karanlık bir tünelde hayata tutunmak için iki yol vardı ve ben ikincisini seçtim...)
bir esâreti peşin kabullenmekti aşk
verâseti mirastan düşmek
vaz geçemediklerini yazıp geçmek
ve ikisinin de aynı olduğunu anladığımda
hem çok gençtim
hem de çok geç!
ve şiir
gecikmiş hayat tablosunda
yaşam boyasıydı
renklerin güdümlü esâretinde
trendi mişli fırça izleri
"hayattan rengi alın, geri neyi kalır ki"
ToprağınSesi
.
5.0
100% (22)