Okuduğunuz
şiir
27.2.2013 tarihinde günün şiiri olarak seçilmiştir.
eleni
’’intihar başka insanların yokluğudur’’
bir şehir silüeti dar sokaklar kuzey ağacının gölgelerinde bakır ustaları ahtapot işliyor kurutulmuş çiçek topluyor eleni’nin saçları
rüzgarla uçup giden ve birdenbire ağlayan gökyüzü
bütün mektupların ucu yanık ki yakılan her mektup parlak bir elmasın hecesi olamıyor düşmek için hatıralardan sokak lambasının sönmesini bekliyorlar ürkek el uzanıyor sigara paketine o cadde sevgilisiydi buğulu gözleri caz ve aşk
o gidiyor deniz atları vapur dumanlarında çingene panayırında çalpara sohbet ay düşüyor dağ tepelerinden buruk sandalın içine
beni bağışla büyüdüğüm avlu kapısı resim defterinde sirtaki oynayan çocuk beni bağışla boş kilisede ıstavroz çıkaran kedi o kaldırım sabah yağmuru
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Şiirlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
şimdi kalkıp bu şiire yorum yapmaya uğraşmamalı dikmeli gözlerimizi şiire ve alıp elimize fırçayı çizmeye başlamalı dağa taşa gökyüzüne suya insana sıralara kapıya pencereye bacaya vapura yer kalmadı yok kedi/ler var daha
Bir kadının gözünden bir başka kadın bambaşka bir kadın...
şiirin keyfine vardıktan sonra dedim ki son pasajda; '' o ' olmasa çok daha hoş olabilir fakat aktarılan duygu ve betimler şiiri okumaya hiç bir hazırlanış gerekmeden ve neredeyse anlatıcının ta kendisi olarak bezer meridyenlerde gezinmeyi sağlayabilen bir yapıdaysa ne farkeder.
Sözcükleri enjeksiyonel ve kurmaca kalıplar kalabalığından ayırarak adeta tül süzgeçlerden geçiren bir zekâ aynı zamanda yeterince açık.
o- kadın / Eleni / kilise /istavroz ve caz gibi hiç yabancısı olmadığımız ve çok hamasi nedenlerle ö t e k i leştirdiğimiz sosyal bir katmanın yokoluş ile özlenişi ve bunlarla birlikte yaşamın n'eliğine dair farklı kaygılar uyandıran ''yalnızlık'' olgusunun bir başka mercekle ''içe '' daha da içe bakabilme uyarıları sezinleniyor
Postmodern şiirden kastedilen veriler, sözcüklerin yeterince damıtıldığı bir şiir olarak algılanıyor olabilseydi eğer -ki öyledir- son derece haklı bir örnekti az önce mutlu - mutsuz okuduğum.
Çok sevgiler
wewin tarafından 2/28/2013 11:50:41 PM zamanında düzenlenmiştir.
Sımsıcak bir şiir. Aynı zamanda usta işi. Hak ettiği ilgiyi görmesi de güzel. Özellikle Afşaroğlu ve Harun Aktaş Dostların yorumları emek ürünü. Teknik anlamda takıldığım birkaç yer var. Öneri olarak sunmak istedim. *
rüzgarla uçup giden (ve) birdenbire ağlayan gökyüzü -- Daha önce de pekçok kez yazdığım gibi, "ve", "ki" bağlaçlarını olabildiğince az, tasarruflu kullanmalı. En aza indirmeli. İşlevsellik önemli. Buradaki "ve" bence gereksiz. rüzgar > rüzgâr (a'da şapka var) *
(bütün) mektupların ucu yanık (ki )yakılan her mektup parlak bir elmasın hecesi olamıyor düşmek için hatıralardan sokak lambasının sönmesini bekliyorlar ürkek el uzanıyor sigara paketine o cadde sevgilisiydi buğulu gözleri caz ve aşk -- ilk dizedeki (bütün) fazlalık, aynı şekilde ikinci dizedeki "ki" bağlacı da. Bazı arkadaşlarda ısrarla, hatta aynı şiirde defalarca dize başlarına konulan "ki" ler şiiri zorluyor. Akıcılığı bozuyor ve dili takır tukur hale getiriyor. Şiirin sözcük ekonomisi ve gereksiz yükleri kaldıramayacağı unutulmamalı.
caz ve aşk
buradaki "ve" gerekli ve yakışmış.
*
(o) gidiyor deniz atları vapur dumanlarında çingene panayırında çalpara sohbet ay düşüyor dağ tepelerinden (buruk) sandalın içine -- Bu bölümde, ilk dizedeki (o) ya takıldım. Belki o'yu çıkartarak söylenebilir. (Fazlalık sanki) Son dizedeki "buruk sandal" a takıldım. 'Buruk' yerine daha başka, daha yaratıcı, özgün bir benzetme. Daha derin, çağrışımlı bir şey. *
beni bağışla büyüdüğüm avlu kapısı resim defterinde sirtaki oynayan çocuk beni bağışla boş kilisede ıstavroz çıkaran kedi (o kaldırım) sabah yağmuru --
Bitiş de çok güzel. Belki ikiye bölünebilir. Son iki dize yer değiştirebilir. "o kaldırım" > 'o uzak kaldırım' şeklinde olabilir. Sadece öneri:
beni bağışla büyüdüğüm avlu kapısı resim defterinde sirtaki oynayan çocuk
beni bağışla boş kilisede ıstavroz çıkaran kedi sabah yağmuru o uzak kaldırım *
"resim defterinde sirtaki oynayan çocuk"
Bu dize aklıma düşürdü E. Cansever'i "Gökyüzü gibi bir şey şu çocukluk hiçbir yere gitmiyor"
*
dar sokaklar kuzey ağacının gölgelerinde bakır ustaları ahtapot işliyor kurutulmuş çiçek topluyor eleni’nin saçları
--
Sevgili Şair,
"dar sokaklar"da kuytularda açmış bir çiçek gibiydi şiriiniz.
çok teşekkür ederim değerli öneri ve emek verip yazdığınız yoruma. bu şiiri yazarken o kısımları gözden geçirdim, nasıl diyeyim ses uyumu olsun istedim, sanki o kısımlar olmayınca şiirin ruhu kaybolacak gibi geldi bana.çok çok teşekkürler, eleştiri ve önerilerinize her zaman değer verdiğimi belirtmek isterim. saygımla .
çok teşekkür ederim değerli öneri ve emek verip yazdığınız yoruma. bu şiiri yazarken o kısımları gözden geçirdim, nasıl diyeyim ses uyumu olsun istedim, sanki o kısımlar olmayınca şiirin ruhu kaybolacak gibi geldi bana.çok çok teşekkürler, eleştiri ve önerilerinize her zaman değer verdiğimi belirtmek isterim. saygımla .
beni bağışla büyüdüğüm avlu kapısı resim defterinde sirtaki oynayan çocuk beni bağışla boş kilisede ıstavroz çıkaran kedi o kaldırım sabah yağmuru
Sevgili Şair, Kaleminiz ve yüreğinize sağlık..Büyüdükten sonra bağışlanacak ne kadar çok eylemlere imza atıyoruz? Biz büyüdük, büyürken de adım adım kirletiyoruz bu dünyayı... Tebriklerimle..
Şiir okurken yazan ne yazarsa yazsın ben anladığımı yaşıyorum,hayal ediyorum.yağmur durdu ve ben dar sokaklardan geçiyorum. Eski ahşap binaların bir sofra etrafında toplanan insanlar gibi halka halinde kuruldukları Arnavut kaldırımlı bir meydana düşüyorum...ortada büyük yaşlı bir çınar...Her vuruşlarında bir acıyı öldüren ustalar dövüyor bakır kapları. Elimdeki cigarayı çekip selam veriyorum...atlıyorlar selamı alıyorlar. Karşı dükkanın üzerindeki pencereden siyah saçlarına rengarenk tokalar takan Rum kızı gülüyor...Gülünmez mi ona ,ben de gülüyorum ve bir öpücük gönderiyorum,hızla perdeyi çekip kaçıyor o da iade ederken öpücüğü.. Gök gürlüyor,sigaramın dumanında keder,yazlnızlık ve yağmur . mektuplar açılmadan bekliyor.. hasret dolu içleri... kül tablasının yanında birikmiş açılmamış,yorgun . ... aklım gidiyor .. her defasında başka bir alemin kapıları sislerle açılıyor.. kendimi şu öbür dünyalı kısa filmlerde hissediyorum.. Çok güzeldi..den ziyade ..derindi.. düşen ya boğulur...ya yüzer kurtulur bu dizelerde.. Selam ve saygı ile değerli şair.
İzninizle şair, o kadar dolu bir şiir ki bu; kırk pozisyonda sevişebilir kalem bununla:
"aysu-------------------------------------------içimdeki naif şehrin silüeti sabah----------------------------------------- dar sokakların hüzzam yağmuru---------------------------------------kuzey ağacının gölgelerindeki o kaldırım-------------------------------------bakır ustaları ahtapot işliyor boş kilisede-----------------------------------kurutulmuş çiçek topluyor istavroz çıkaran kedi------------------------eleni’nin saçları kokuyor hava beni bağışla----------------------------------
resim defterinde----------------------------aykırı bir rüzgârla sirtaki oynayan çocuk----------------------uçup giden caz ve aşk-----------------------------------ve birdenbire büyüdüğüm avlu kapısı--------------------ağlayan gökyüzü beni bağışla---------------------------------
buruk sandalın içinde-----------------------bütün mektupların kalbine ay düşüyor dağ tepelerinden--------------ucu yanık bir hasret dokunuyor çingene panayırında çalpara sohbet------ki yakılan her mektup denizatlarıdır vapur dumanlarında-------parlak elmasın hecesi olamıyor o gidiyor--------------------------------------hep karanlık
caz ve aşk----------------------------------düşmek için hatıralardan buğulu gözleri-----------------------------sokak lambasının sönmesini bekliyor o cadde sevgilisiydi------------------------silüetin ürkek bir el uzanıyor sigara paketine-----ey sevgili sokak lambasının sönmesini bekliyor-----yaşatmak için düşmek için hatıralardan-------------------ah çok dar bu sokaklar parlak bir elmasın hecesi bile-------------kuzey ağacının gölgesi olamıyor yakılan her mektup bir hüzün--bakır ustaları gibi ahtapot işliyor ve bütün--------------------------------------kurutulmuş çiçekler mektupların----------------------------------Eleni’nin saçları ucu yanık-------------------------------------bir hasretti yandığım kapkaranlığım... .. .
Afşaroğlu tarafından 2/28/2013 2:32:41 AM zamanında düzenlenmiştir.
Fi zamanında işten yorgun bir şekilde çıkan bir arkadaşım,Çingenelerin yoğun olarak yaşadığı bir panayırdan geçtiğini ve o Çingene çocuklarının ellerinde baklavayı da görünce artık baklavayı bile yiyemeyeceğini ifade edince şaşırdım,yok yok düşündüm.Ciddiydi söylediklerinde.Ya da neden bu kadar şaşırdım ben de anlama veremedim kendime. Aslınca ona sormadım ciddi olup olmadığına dair.Öyle düşündüm sadece. Yanılıyor olmaz mıyım? Belki de.Fakat o arkadaşım şaka yapmayı hiç sevmez.İnanmam gerekirdi ona.
Ama asıl anlatmak istediğim başkaydı nasıl geldim böyle bu konuya:
Çingeneler gerçek hayatta ötekişleştirilen,hatta bir çoğumuzun gözünde lanetli bir kavim olarak görürüz. Hitler’in gücü bu.Başardı da. Ciddiyim.Şahidim.Ama Edebiyatta olsun ya da sanatta hep Çingenelere sığınırız.
Neden?
Çünkü Çingeneler o kadar yakışıyor ki sanata,ister istemez onlara sığınıyorlar. Mesela; Puşkin.
Mesela; Kusturica.
Mesela; Tony Gatlif(kendisi Çingene)...vesaire vesaire.
Hatta benim en büyük kaçamağım Çingenelerdir. Hiç Çingene arkadaşım olmadı o ayrı.Beni istemeyeceklerini düşündüğüm için kaçtım hep. Ve bütün bunların ötesinde,’’Vesikali yârim’’ olur da ‘’Çingene yârim’’ neden olmasın? Böyle bir şey mümkünsüz mü yoksa? İşte bu panayırlardaki Çingenler var ya hepsi birer şiir,birer fotoğraf,birer resim,ve birer film…
En mükellefinden hem de.
‘’caz ve aşk’’
Aşka en çok yakışan müzik acaba caz mı yoksa? Bu başka bir konu,fakat şuan çok yakışıklı duruyorlar yan yana bu iki kelime. Şiire yakıştığı o bir gerçek… Merak ettim de,biz aşktan ya da caz’dan izin aldık mı, ya da Çingenelerden,neden kullanıyoruz şiirlerimizde? Bu da bir hırsızlık sayılmaz mı? Bence evet,Bence bütün şairler hırsızdır.Hepsi. Kimse kendini haklı çıkarmak için,haklılık sendikasına başvurmasın. Sadece şairler mi? Elbette ki değil.
‘’rüzgarla uçup giden ve birdenbire ağlayan gökyüzü’’
Ağlayan gökyüzü’’ tabii çok güzel bir metafor olmakla birlikte,çok sıradan bir hal almaya başladı.Son zamanlarda çok sık çıktığı için karşıma belki de böyle yazdım. Ama yine de şiirin içinde çok sağlam duruyor, dolayısıyla yakışmadı diyemiyorum.
‘’boş kilisede ıstavroz çıkaran kedi o kaldırım sabah yağmuru’’
Tam gidiyordum,kilisedeki kedi miyavladı,geri döndüm.Oysa gözümden kaçmıştı.Son anda fark ettim. Çok güzel gerçekten: boş kilisede ıstavroz çıkaran kedi. Tanrı ile baş başa.Tanrı’yla konuşan kedi diye taparlarsa da hiç şaşmam doğrusu. Kaldı ki kedilerin tanrıçası Bastet bile…
Öyle işte.
Şiirle anlattıklarımın ne ilgisi var peki? Bilmiyorum. Her şeyi bilemem.
Harun Aktaş tarafından 2/28/2013 12:46:42 AM zamanında düzenlenmiştir.
Elbette şiir başka çağrışımlar yapabilir,o şen şakrak zil sesleri derinlerde ötekileşmenin acı yanıdır bana göre,sessizlik ve şenlik bazen yan yana durabilir, sonuçta yağmur her ikisinin üstünde..
Ne güzel ifadeler bunlar Harun, ve ne güzel başka çağrışımlar hatırlattın bana..eyvallah..
Elbette şiir başka çağrışımlar yapabilir,o şen şakrak zil sesleri derinlerde ötekileşmenin acı yanıdır bana göre,sessizlik ve şenlik bazen yan yana durabilir, sonuçta yağmur her ikisinin üstünde..
Ne güzel ifadeler bunlar Harun, ve ne güzel başka çağrışımlar hatırlattın bana..eyvallah..
İzninizle şair, o kadar dolu bir şiir ki bu; kırk pozisyonda sevişebilir kalem bununla:
"ay su sabah yağmuru o kaldırım boş kilisede istavroz çıkaran kedi beni bağışla
resim defterinde sirtaki oynayan çocuk caz ve aşk büyüdüğüm avlu kapısı beni bağışla
buruk sandalın içine ay düşüyor dağ tepelerinden çingene panayırında çalpara sohbet denizatları vapur dumanlarında o gidiyor
caz ve aşk buğuluydu gözleri o cadde sevgilisiydi ürkek bir el uzanıyor sigara paketine sokak lambasının sönmesini bekliyorlar düşmek için hatıralardan parlak bir elmasın hecesi bile olamıyor yakılan her mektup bir hüzün ve bütün mektupların ucu yanık
bir den bire ağla yan gök yüzü rüzgârla uçup giden kurutulmuş çiçekti Eleni’nin saçları
bakır ustaları ahtapot işliyor kuzey ağacının gölgelerinde ah çok dar bu sokaklar yaşatmak için bir sevgilinin silüetin"
* * .
Afşaroğlu tarafından 2/28/2013 12:50:37 AM zamanında düzenlenmiştir.
Ve anladık ki;dönmemiz gerekiyordu elimizi arasında kanatan avlu kapısına.Domates ekmek yerken,yüzümüze bulaşan kırmızılar,şehirlerde kan oldular.Meğer,cılız yanan sokak lambalarımız ne kadar da aydınlıklar sunarmış bize.Anladık ve kanadık.Kalmadı sarılacağımız kimseler,diyetsiz hesapsız,sarılalım çocukluğumuza yeniden.Yağ koksun kir koksun işliklerimiz,yıkanınca çıkan.Hissedelim adamlığımızı derinlerden gelse de iniltisi.O sokaklarda taşa tutsalar da,yüreğimiz yerine kafamız kanasa.Tuz bassak,sızlasak ıssızlığımıza,yüreğin var olsun efendim.
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.
Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.