3
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1385
Okunma
...
İstanbul kederi, kehaneti şairin sonra sunulan bir merhamettir şimdilerde
Kadehime dokunan çay renkli alaşımlar, zihnimi bulandıran saatlerde
Perde arkasına mıhladığım kaderimin yabanıl ayasıyla. Seni korkuttu mu?
Korkma.
...
Sanma ki bu perondan ayrılıklar muaftır, her ceziresi bir Arap iklimi eder sancılarımın
Tutar göğe asarım yıldızların bin bir renklisi gidişince sağanak oldu da gelişini diledim
Islanan duvarlarıma astığım nemli tülbentlerin kuruyacağını sanan bir ruhum şimdi
Tellere takılan ezberlerim, sürgün ruhumun yansıttığı kelimeleri sayıklarken, acıdın mı?
Acıma.
...
Son yakını benim bu mezarlığın, içine düşülmemiş kuyularda herkes
Adımlarını uzunca attığı vakit düşerim, uykusuzluğun en tazesi gözlerimde
Uyanırken eden sabahtır derim, hâlbuki indirilen perdelerde kırılan camım
Serencam sözler derer zifirlerime, eden son hadde de karanlıktır derim
Bu yüzden kuşlar gagalarken camı, yağmurdur derim sözlerimden. Islandın mı?
Islanma.
...
Elime korku düşer, sanırım ki alazlar, yakmış canımı uykularında
Düşerim arkasına yaslandığım sesinin, kurşun sesleriyle canhıraş
Bir ananın feryadını anımsatır yüreğimde, yangındır oysa yangındır
Duyarsan sesini şairin yaşa bu yüzden ölümlemeden sözleri. Öldün mü?
Ölme.
Sabahlar düşer omuzlarımdan, anlarım ki vurulan güvercinim
Kanını damlatır sehere, şafağı bir yana taşımış baykuşların
Dillerine düşmemek için, göçe mecburi istikamet vardır
Sayıklarken ince bir sızıyı doğrar ağrıda dilbeste sözleri
Düşer yalnızlığıma kan, ellerimi kilitler sabaha,
Sabah ki ayrılığıma gelirken sen göçer misin?
Göçme.