şirvan dudaklarda eski kayıtlar
sanki kıyıya vuran dalgalarda taht kavgası
çarpıyor yüzüne hiç kara görmemiş kalabalık
sur-u münezzeh meşveret
saçları güz yanığı
teni yemişe yeni durmuş sarmaşık
denizler derin, derinler meşekkat
gözlerinde kurumamış cerahat
avuçlarda herc-ü merc açlık
kötü davranmış zaman
öpmek lazım, okşamak...
sadece sesini duyduğun şarkılar olur
çıkmaz sokaklar saklar
kaybolursun hani melodisinin arka sokaklarında
tanıdık kahırlar toplanır başına
diz çöker yanına ’bir
zamanlar’ yalınayak
kurşun dökersin hani terk başına
yalandır hani aynalar
en iyi sırrı duvarlar tutar!
tırmandıkça içine daha bir üşütür
zaman her kovuğunda binbir alçaklıklar saklanır
derine inildikçe ısınır dağlar
dile pelesenk müzmin bir yaylımdır o an
o
vakit boğazına sarılmış azmandır
zaman ve dilinin ucunda tutuşur bir yaşam
tut elimi
tut be
kadın/adam
tut da söndürelim bu coğrafi açlığı
bak ikimizi de sarmış karaborsa buhran
tut inceldiği yerden kopsun anlar
zaten hepi topu iki gün
hayat dediğin zaten içten yanmalı
zaman!
sıska çırpınışlar için mi bu perdeler
bak ne
zamandır kayıtsız uçuyor güvercinler
hem demezler mi
kalp kuşu tek başına ötmez
açsak şöyle göğüsleri biraz
ferahlasa rüzgâr değmemiş bölgeler
gel bir güne sığdıralım istersen ömrü
unutalım ne varsa eskiye dâir
topuna kibrit suyu
bir araya gelirsek
belki yine kan tutar yanaklar
iyi gelir belki suskun adımlara
dudak dudağa gölgeli kaldırımlar
dedim ya
kadın/adam
hem biliriz biz birbirimizi
denize liman olmak değil
aşk yakın olmak, dokunmak...
sabretmek
beklemek
ve inanmak
.
.
.
güneşe bayrak olmak! ToprağınSesi
( Cansız dizelerime can veren ruhunu ve emeğini katan Deniz UZUNER’e dâimi şükran minnet ve teşekkürlerimle)
.