3
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1320
Okunma
Eylül dönüşü
bütün pusulalar düşüyor sırt üstü
dünya üzerimizde
eriyor...
içine düştükçe saprasardı her çocuk
kıvranışlarında
bir deri bir kemik kaldı tılsımınız
yüzünü çizemedikçe daha da anlaşılmaz bir hal aldı...
yaşlı bir gözün çehresindeyim artık
iki sandık var oda da
küllerinden ezgiler size...
suyun güneşe vurduğu vakit
tam orada
usturalanıp
yıkılacak sırça saraylar
bir masal vardı hani
hep böyle başlar
bir varmış, bir yokmuş...
hiç olmadınız ki
iç çekişlerimde
yağmura tutulup uçamadı hiç bir martı
biliyorum...
kanserli kıvranışlarında çığlık
eskitildi sancı
uykusuzluğumda siz...
hep suçlu aradınız
fondötenle kapayamadıklarınızdı gece
bir adım
bir kaç durak ötede aradığınız
aslı kayıp
aslı toz bugünün
ve anlayamadığım kadar uzun cümleler...
kıstım her vaktin sesini
vagon gıcırtıları arasında
kaçak çocuklar
kirli yüzleri
kirli iskele sokaklarında
iki kayık arasında söndürülüyor izmaritler
çekirdek kırıkları içinde
yorgun mayıs
çok ağır bir saat öncesinden
güzeldiniz
ya da ben bilmiyorum artık bakmayı...
ilk kez döndüm sırtımı
yine de gölgem arkada kaldı...
05/11/2007
’bedelini ödeyemediğim her gündü şu yangın
algılayamayıp nefesimi düğümlediğim,
sayısız boğumduğunuz kayık kaldırımlarında
dibe vuran şişeler içinde’...