35
Yorum
25
Beğeni
0,0
Puan
1578
Okunma

Böyle miydi buralar? Selâm yerde kalmazdı;
Müslüman Müslümana dilden sakınır olmuş.
Zaman mars etmiş harsı; ilme yanlış olmazdı
Terbiye melul mahzun, zülden bakınır olmuş.
Namert civanmertliğin, cimriler cömertliğin
Sırtını yere vurmuş; yumuşaklar sertliğin!
Bırak esâmesini; doğruluk, dürüstlüğün
Adamlığın kitabı tersten okunur olmuş.
Tel tözünü yitirmiş sazlar saza karışmış
Muhâkeme bâbında sözler söze karışmış
Tarîkatlar menzilsiz; izler ize karışmış
Derviş pîrden bîhaber yoldan yakınır olmuş.
“Neylersin ki; zamâne!” hezîmete mâzeret.
Dilde, gözde yılgınlık; ne menemmiş şu meret!
Güyâ susmak, onura, sayılmazmış hakâret
Haklılar haksızlardan küllî çekinir olmuş.
Sözde, vefâ oynanır; oyun kuran kurana
Sahne almış ihânet; rolde kıran kırana
Seyrederiz iştahla, soyda vuran vurana
Bu diyârda alkışlar kanla yıkanır olmuş.
Her gelen düğüm atmış ümük boyna sıkılır
Sokulan cendereden bilmem nasıl çıkılır
Bir umuttur diyerek İskender’e bakılır
Çarenin nutku tutuk aczi takınır olmuş.
Ufukları kamçılar mahşere dönen rüzgâr
Gözyaşında yoğrulur savrulan her bergüzâr
Herkes sinmiş içine gönlümüz sanki mezar
Okundukça Fatiha kalbe dokunur olmuş.
Daha dün değil miydi? Canavarları yutup
Tâlihi tuş etmiştik; devlerle güreş tutup.
Bırak kara günleri, örf âdeti unutup;
Yurdum sulha değil de harbe öykünür olmuş.
18.02.2012 - 22.06.2012
Salih ERDEM / AYDIN