16
Yorum
19
Beğeni
4,9
Puan
3503
Okunma
saklımda tuttuklarım
biz Kürt halkına sahip çıkıyoruz!
farkında olmamaız gerken çok ince bir ayrıntıdır bu...
örgüt dış güçlerle yönetilen bir maşadan ibaret yalnızca.
ve yine biz
o dış güçlerin ve ona bağlı olarak hareket edenelrin bu halkı parça parça kopartmalarına asla izin vermeyceğiz, asla onları bağrımızdan çalamayacaklar!!!...
ve şiirlerimizin adını mutlak koyacağız bir gün inş
dualarla yüklü bir bir bayram sabahında...
Amin
çok düşündükçe daha çok derine gidiyordum
çok düşündükçe çok daha suçlu ilan ediliyordum
taş evlerde öl/dürü/len çocukların yanan kara lastiklerinden
nevruz baharı şenliği yapıyorlardı
ağlıyordum bu bayramlarda çok ağlıyordum
coğrafya kuralını değişmiyordu adı yine yastı
hiç aldırmıyorlardı
üstüne makyaj olsun gibisinden
bir de sürme çekiyorlardı bu siyah duman ile gözlerime
suçluydu görsel medya
yazılı söylüyordum onlara
gözlerimdeki rimel değildi bunu da görüyordum
gittikçe köreliyordum
ama bir adamın ciğerini söküp alacak kadarda güçlüydüm
onu da biliyordum
“duamda dilediğim şeyi karanlıkta daha iyi görüyorum"diyen Sereja’ yı şimdi daha iyi anlıyordum
Tolstoy haklıydı
ilk defa bir Rus adama hak veriyordum
her insanı yaratan bir Allah vardı doğru
ama her insan da ayrı bir ilâh bulmuştu kendine
işte bunu kabul edemiyordum
“öç almak yalnız tanrıya özgü” sözünü anımsıyordum yeniden
kaç tanrı vardı da bu kadar çok canlıya sahip çıkamıyordu
diye geçiriyordum aklımdan
ve görüyordum yeryüzü bin canlı ilahlarla kaynıyordu
ah zavallılar diyordum
alın diyordum işte sizin tanrınız geri zekâlının en önde gideni
anlamayana davul zurna dedikleri ne ki
şehirler yanıyordu bölgelerce Türk marka
ben Kürt plakalı düşünce özgürlüğümü itfaiye aracına doldurmak istiyordum
rengimi soruyorlardı bana önce
suyun rengi olur mu diyordum
diyorlardı ürün adın
bildiğim TSE diyordum
yani TC diyorlardı
evet diyordum
ben Mardin ateşinde hiç yanmadım diye de ekliyordum
dolayısı ile
yol veriyorlardı ucuz bir torpil ile gözlerime
fakat yola bir türlü devam edemiyordum
belediye yollara koca koca mazgallar açtırmıştı
hem de İsrail kazmasıyla
barut kokan bir akşam da sıra sıra
o yüzden aklımı bu çukurlardan kurtaramıyordum
çünkü ben Türk’ tüm
ne Türk ne Kürt’ e benzemeyen bu çukurlardan
ceylan gibi ürkmüştüm
unutuyordum tüm çocukları ve ateşi
jet hızıyla gerisin geri dönüyordum ki
nasılsa insansız hava uçakları var diyordum kendime
kendimi teselli için büyük ihtimal öyle
nasılsa devlet var diyordum göklerde
vakit akşam olup on dokuz haberlerinde insanlığımı görünce
en çok aklımdan utanıyordum oturduğum yerde
benim ağıdım ilk defa Kürtçe
Şairler sürgün ediliyordu en güzel rüyaları düşlerken gecelerinde
ağladıkça onlar bu gurbette
gülüyordu bir diğerleri o başka alem içinde
buna en çok ben ağlıyor ve en çokta ben “kürdüm” demek istiyordum
ama “ez de pır hezdıkım” demeyi dahi bilmiyordum
oysa Ahmet kaya hep bunu söylemişti seneler önce
“Penceresiz kaldım anne” diye
lisanı net Türkçe
Sağ göğsünde süt
sol göğsünde "neden dil emzirmedin bana" diyordum " anne"
Ahmet
o şimdi penceresiz bir yerde
devlet beni iki penceresi olan siyah tahtalı bir odada cezalandırmıştı
benim bir ölüden ne farkım vardı ki
şiirleri hiç sormayın isterseniz
çünkü onların dilleri kanunsuz bir eylemde koparılmıştı
doğrulan her cümlede derhal asılıyordu şairler
yirmi dokuz harfe otuz idam cezası vardı
oysa düşünce özgürlüğü diye bir laf torbası da vardı meydanda
F tipi beyin odalarında saklanıyordu birleşen cümleler
kurnaz fareler o çuvalı sürekli kemiriyorlardı
nefes alan her delikten bol kese laf kalabalığı sızıyordu
düşünce özgürlüğüm yoktu yok sayılırdı
anlıyordum
ama kararlıydım
öldürseler dahi "bu benim davam" diyecektim
biliyordum Allah’ ın her insanı eşit yarattığını
biliyordum ama görüyordum herkesin ayrı ayrı tanrıları olmuştu
nasıl
anlayamıyordum bunu
aynı yeryüzü
aynı güneş ve gökte koca bir ay vardı
bu ışık hepimize yeterdi
kırk bin şehit kokan yurdun yedi renk bölgesi yeminli kan kırmızı
milyar yıldızı inkâr ediyorlardı kör olası diplomat bozuntuları
yıldızların hakkını savunuyordum
annemin içindeki deniz gibi
"biz hepimiz bir" diyordum
mahkemeleri vardı kanun ve kurallara çok bağlı
ama bilinir değildi onların babaları kimdi
kapısında Avrupa modeli Fransız yasası asılıydı
kürsüleride ithaldi belli
duvarlarını tanımıyordum ülkemdeki bu sarayların
anladım ki inşaat malzemeleri bile Paris markasıydı
adli tatil vakti geliyordu her yıl ortası
tüm suçları bırakıp dosya arasına cübbeli adamlar
onları devletin çok gizli karanlık odasına bırakıyorlardı
uyumaktan usanıyordu bütün deliller
uyanıyordu tecavüz edilen çocuk ve kadınlar
bir de firara hazır adamlar
canı sıkılıyordu bürokrasinin buna
kopuyordu öyle bir cinnet
"devlet baba bizi affet"
hadi oradan yemezler it
otur da ölümü hayale devam et
cemiyet ve millet seçim meydanlarında verilen sözlerde dursun
kırmızı plakalı vekiller biftek sofrasında şampanya patlatıyorlardı
yanlarında leylak suyuna banmış olan "först leydiler"
Hakkari’ de doğum sancısı çekerken ölen ”Zelal” den çok habersizdiler
boğazda hasta Fikret’ in evine gelen dr Hikmet’ e ne demeli
adamlar bu adalet mi
ölmüştü dil bilmeyen Hassan’ ın annesi ”Zelal”
yırtmayın şimdi beyler hepiniz katilsiniz bu kadar
bana "sen yobazsın" mührünü basıp katlıyorlardı dilimi
yedi kat gök gibi boştum ağzımda
İmamlar da renk değiştiriyor boğazda bir rezalet
"Peygamber gelse" diyordum
"ne olur" diyordum
"tükürse bunların yüzlerine ne çok sevinir millet"
dilime din öğretiyordum
sabret hep sabret
sabreden derviş muradını beklerken ölürmüş
anlıyordum beklerken nihayet
çözüm diyince ölmek gerekirmiş demek
altın kürk olan bu suçu alıyordum ellerinden
üzerime giyindiğim en nurlu paltoya sahiptim
cebimde hiç param yoktu benim
kuruşsuzdum anlayın
ama Victor Hugo’ nun “Sefiller” romanını satın alacak bir sözüm vardı
Lâkin ellerimi bulamıyordum uzanmak için
parmaklarımla dişlerim arasında gömülüyordum
son sözüm illa "ben seviyorum"
dudaklarım dilime sürekli aşk öğretiyordu
aşk yalnızca bir evde oynaşacağın bir sevgili bulmak mıydı
kabul etmiyordum bunu
aşk toprak kokan evlerde kedi beslemek
burnu akan çocuğun çamura bulanmış sümüğünü silmekti
ve akşam ahırlara inek koyun doldurup
buğday tarlası gibi saman kokmaktı
aşk saman kokan o adamı boğazda sevmekti
aşk leylak kokan bir kadını Siirt dağında büyütmekti
hadi k/alem duruşlu parmaklarım
toprağa su gibi d/okunun
Aşk’ ı / için
...
MHD
5.0
96% (27)
2.0
4% (1)