9
Yorum
11
Beğeni
5,0
Puan
1961
Okunma

sen
nefesi boğulmuş bir denizde
uyanmış bir balık gördün mü hiç
kıyaya vuran sızıların da ya da
öldün mü hiç
dağ ne kadar yüce olursa olsun
üstünde hep bir ayak izi vardır
mecburdur toprak
çiğnenir
aynada parçalanan iz
ve yüzü sancılı bir romanın ön sözünde
noktalı bir geceydi eksikliğimiz
anlıyordum
dudaklarım kabuk tutarken sana
durma diyordum alnıma aşkı bağla
yaralarım dağılsın suda
bekleme ağrılarıma koş
gözlerim asılı kaldı
ağlama duvarında
görüyor musun
kirli bir ayna ve mechur bir sen
parça parça resimlerde bir biz
siyah mavi cümleler içinde
kum gibi dağılıyoruz
virgülsüz bir sürgün yüzümüz
koşarken içimize gündüz gece
hayat çocuklar ve hep sis
dışında öldüğümüz bir çile de
bir bilmece gibi
çözümsüzüz yine
önüne geçemediğimiz aşk
ve ardında sürünen altın çöle
bahar düşer mi söyle
ve yaralarıma basılan ölüm gibi
özlüyorum seni
gece yine dipsiz göl
ki nerdesin bilmem
beni
olduğun yere göm
ellerimizde kırmızı bir gökyüzü
uyanmış tersinden avuçlarımız
saçları dağınık yine sabahın
annemin kızdığı kadar dalgınım ah
ve şefkati kadar çok muhtaç sana
kınından sıyrılmış bıçağın sırtında
kanaya kanaya bakıyorum aşka
güneş dudaklarımızda çok sızı
babam ters bakıyor yüzüme
öfkesi çok başka
ölsem de izni yok bu kaçak yola
sevişemiyor kalbimiz
aşk d/üşüyor yüzümüze inatla
öp beni diyorum çok gizli anne
sızlayan ağzında
bana adımı söyleme
ben seni
gürbüz bir hıçkırık gibi
kördüğüm bir gecede
sevdim
ki yoktum
odluğumu düşünmediğim bir masaldı son
ve yoktun
ve ben hala yaşadığımızı anladım
hoşcakal kendim
...
MHD
5.0
100% (20)