4
Yorum
4
Beğeni
5,0
Puan
1931
Okunma

“Bu akşam yanacağın aydınlık, karanlığın mecburiyetinde bir cumhuriyet kurman için sana kılavuzluk edecek.”
“Yollar akşamlar kadar vicdansız değil
Yüreğin akşamlar kadar yumuşamadı
Sevdanın şu yaman gurbet elinde
Eşiğine uzandım, ruhun duymadı…”
İz ediniyorum, kapısını gösteriyorum gireceğin hânenin
Bir kum tanesi kadar somut, bir su damlası kadar hissedilir bir sesleniş sana bu
“Gel gir, gel gir canımın yamacına, boyan şu sabahın rengarenk karanlığına..”
Görmezden geldiğin bir gün daha bu beni..
Bu beni anlamaya çalışmadığın zamanlardan herhangi biri
Alışkanlık bu bendeki, bendeki bu; doymamışlık kararttığın sevdanın alınyazısına
Bendeki bu; bohçası yalnızlığın,
Bendeki bu; sararmış bir sonbaharın yazına,
Yazıyorum sandığın kalemin beyazına..
Dua bu bendeki, ruhuna yaraşır şu kasvet haline, edilen bir dua
Dur!
Son sessizler karışır belki
Belki adını söylemem gerekir
“Gitme!” demem bahsolunur da
Ben su dökerim gelenek usûlü,
Sesim bir su etmez sonra
-Sonra nidâlarım dolanır belki bedduaların narin boynuna…-
Karaçalı bir orman hayal ediyorduk hani ya,
Hani “severiz” diyorduk, “biz kerelerce sevebiliriz birbirimizin karanlığını”
Yıldızlar ad olur, gelenekten sorulur da kainat bir sabah
Biz gönüle sığar mı bilmeden, sığdırırız ömre tanın aydınlığını…
Ömür bir kelebek…
Ömür gönül gibi, ömrü uzun bir kelebek…
-Ömür hiç bilinmez, ne gün bitecek
Ömür bilemez sevdayı hangi zaman ölüme götürecek…-
Asena Gülsüm Güneş
5.0
100% (3)