1
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1158
Okunma

Sanki daha bir maviydi göğün rengi o zamanlar,
bir başka tadı vardı çarşı ekmeğini aceleyle tatmanın;
kar daha bir beyaz yağardı sanki
ve kendi çapında bir ilmi bile vardı
kızları kızdırmadan kartopu atmanın.
Evimiz oteldi mevsim tatilse,
biz misafir sanatçısı hanenin;
mekanımız mahallede kırk köşe..
Bağır-çağır, aklına ne gelirse,
ama en uslusu da bizdik alemin,
ödülümüz üç kişiye bir gazozdu en fazla
rahmetli bakkal Bekir amca gözümüzün içine bakardı
biz içine para verirdik, fabrikanındı şişe..
Simsiyah önlüklerin içinde
fabrikasyon oyuncak bebekler gibi
dizilirdik ilkokulun bahçesine.
Sabah akşam Andımız,
cumaları İstiklal Marşı,
ta o günlerden çok sevdik İstiklal Marşımızı okumayı,
o bitince özgürüz diye..
Sokağımız sığınağımızdı en harbisinden,
öbür mahalleler Kapıkule’nin ötesi;
misket oynamak ya da maç yapmak için
kaçardık bazen başka mahalleye,
içimizde bir korku
“ya aramaya çıktılarsa bizi?
Ya ensemizde patlarsa babamızın sesi?”,
Yine de toz kondurmazdık kaçışımızın raconuna,
yoktu gidişimizin geri vitesi.
Komşu teyzeler annemiz,
komşu kızları bacımızdı.
Belki yoksulluktu eni konu yaşadığımız
ama su katılmamış efendilikti tek cephanemiz..
Komşuda hasta varsa biz de hastaydık,
tulumbadan suyunu almak,
İğneci amcaya evini göstermek bizim görevimizdi;
iyileşmesi en büyük sevincimiz,
ölmesi en büyük acımızdı.
Bilen var mıydı bilmem ama
bize o yaşlarda zengin olmayı öğretmediler.
Zaten zengindik hepimiz,
Benim sapanım herkesindi,
Kemal’in kırmızı topu herkesin,
belki kimse hatırlamıyordu
kimindi mavi bisikletimiz?
Büyüdük,
sanki iş yaptık büyüyüp te..
Hayat kuklacıbaşı, bağır çağır, yat sürün;
biz acemi cambaz incecik ipte..
Büyüdükçe çöle döndü yaşamak
dönmek istedikçe yüzümüze kapandı
çocukluk denen kapı;
artık sadece özlüyoruz
siyah beyaz resimlerde kalan o serabı..