4
Yorum
5
Beğeni
5,0
Puan
2300
Okunma

Gök kubbede sığıntı bir sancı.
Yüreğim bezm-i elesten emanet sessiz çığlıklarda
parmak uçları ayıklamakta hüzünleri..
bir huzur demlenmesinde zaman
özlem yanıklı birkaç küple karıştırıp
hicranı yudumluyorum Züleyha dudaklarımda................
tedavülden kalkmış cesarete bak!
gör;
yanına kimleri alıp da yedi tepenin yollarına koyuldu.
çocuksu bakışlarında Kız kulesi
dudaklarına vurulduğum Marmara bile gecenin karalığında ürkekliğini sergiliyor.
Hüzzam makamına alışamayan Haydarpaşa
yine tren yolculuğuna bıraktı kalemi.
sözcükler içinde dem tutmuş harfler su üzerindeki nilüfere koşmakta.
hicran;
yüreğimi uçuruma yaslayıp papazdan günah çıkarma derdinde
çorak coğrafyam karanlığa adarken
Şems;
kuş tüyü ışıklarıyla buğdayın bereketini giydiriyor, üzerime.
Mescid-i Aksa daha kaç kez mezar olacak sıva çektiğim yüreğime.
Lût gölü daha kaç kez Azrail’e guslettirecek bedeni.
kiralık bir katilin izmaritinde akrep ve yelkovan
sessizliğe mahkum kulaklarıma sesini getiriyor.
kum saati Yusuf’un kuyularına akışına bıraktı.
aşağıya düşerken kum zerrecikleri ölü bir cesedi toplamakta .
kalem;
Marmara’nın kıyısında gözünden her bir tuzlu suya
şehr-i İstanbul’un tüm uykularında kürtaj yapıyor,düşlerine
intihara meyilli misket göz bebekleri
ve
Eminönünde kollarını iki yana açıp bekleyen Azrail
saatin tik takına ayarlı soluğum(n)a
bir martının maviliğinde süzülüşü
Züleyha dudaklarıma zemzem oluyor cancağızım.
Zühre bile susma orucunda
gözümün peri,
gönlümün piri şehr-i İstanbul
özlem yanıkları yavaş yavaş fethetmekte surları..................
gordion
28/02/2012
5.0
100% (9)