3
Yorum
1
Beğeni
5,0
Puan
1818
Okunma

Balcı’nın oğlu Seyit
teselli etmek için Müslüm dedeyi
avuçlarına aldı iki elini
çok özlediysen memleketini
bulalım bir çaresini
gerekirse ben gelir beklerim
çektirmeyiz sana
bu yaştan sonra
memleket hasreti
diğer söylediğine gelince
ezilen biz
hor görülen biz
çile çeken biz
öldürülen yine biziz dedin
bu bedeller ödenecek Müslüm dede
gelecek güzel günlerden
çoğalıp gelişmemizden
işçinin
köylünün hareketinden
ve her şeylerini kaybedeceklerinden
korkuyorlar
bunun için de
her yolu deneyip
saldırıyorlar
ama sonuçta zafer bizim olacak
zafer
ezilenlerin
işçinin
köylünün olacak.
Balcı’nın oğlu Seyit
sarılıp Müslüm dedeyi öptü
ben yürüyüşe katılmaya gidiyorum, dedi.
sonra
Müslüm dedenin istediği
bir bardak suyu
evdeki bidonlardan doldurup getirdi
ve oradan ayrılıp
komite binasına doğru gitti.
O gün yürüyüşten dönerken
yanında Esma da vardı
ikisi de yürüyüşe katılmıştı.
Yolda,
Esma, Seyit’e
artık eskisi gibi,
her gün gelmiyorsun derneğe, dedi
ders çalışıyorum dedi Seyit
Üniversite sınavları var biliyorsun
Sana inanmıyorum Seyit,
bunları sen mi söylüyorsun
okuyup bu düzene
hizmet mi etmek istiyorsun?
Bak Esma,
bunları çok tartıştık, dedi Seyit
bizim gibi yoksul insanların
okumaktan başka çaresi yok
diplomasız,
işsiz
mesleksiz bir devrimci olacağıma
devrimci bir öğretmen
devrimci bir avukat
devrimci bir doktor olsam
daha iyi olmaz mı?
İyi de, dedi Esma
sen bunlara inanıyor musun
hem öğretmen
Avukat
Doktor olmana
hem de devrimci olmana
izin vereceklerine mi inanıyorsun
“kurtuluş yok tek başına”
bu sözü en çok sen sevmiştin
şimdi ne oldu da
böyle değiştin?
Değişen bir şey yok, dedi Seyit
ben yine eylemde
yine yürüyüşte
yine dernekteyim
sadece üniversiteye girebilmek için
ders çalışıp
emek vermekteyim.
Balcı’nın oğlu Seyit,
Malatyalı Esma’ya bakarken
hala yüreği kıpırdıyordu
ama Esma
eskisi gibi
güzel gözlerle bakmıyordu.
Birkaç gün sonra Süleyman
Müslüm dedesine
kırık dökük bir soba
biraz odun ve kömür götürdü
havalar soğumuştu
sobayı bir güzel yaktılar
üzerinde ateşte çay kaynattılar
komiteden tanıdıkları Şükrü
bağlamasını alıp geldi
gece geç vakte kadar
türküler söyleyip saz çaldılar
Müsüm dede
ille de bir türküye
katılıp birlikte söyledi
Yaylamızın yolu dardır geçilmez
Soğuktur suları bir tas içilmez
Gurbet eli uzak gidip dönülmez
Gel oldu, gidelim bizim ellere
dedikçe
gözleri dolup ağlıyordu.
Süleyman
dedesinin bu durumundan çok etkilendi
eve döndüğünde
karısı Gülten’e ve Seyit’e bundan söz etti.
bir çaresine bakıp
gecekonduyu bekleyecek
başka birini bulalım dedi.
bunun üzerine Seyit,
ara tatilimize az kaldı
bir ay sonra
Müslüm dedeyi de alıp köye giderim
ben de
annemi, babamı ve kardeşimi özledim
Şükrü ağabeyimize söylerim
o zamana kadar buluruz elbet bir çaresini
sonra verdik mi kendisine müjdeyi
memlekete gidiyorsun diye
gör sen o zaman Müslüm dededeki neşeyi.
Havalar soğuktu
ve 1 Mayıs Mahallesinde
derme çatma
çoğu çatısız gecekondularda
çocuklar
kadınlar
yaşlılar donuyordu.
yazın tozdan
topraktan geçilmeyen yollar
şimdi
çamurdan geçilmiyordu
ve yapılmış mahalle çeşmelerinden
sular hala akmıyordu
kadınlar
çamurlara bata çıka
sırtlarına bağladıkları hasta çocuklarıyla
uzaklardan
içmek için
yıkanmak için
çamaşır için
bidonlarla su taşıyordu.
bazen
tankerler
traktörler
at arabaları
mahalleye su getirip satıyordu
ama yoksul gecekondulu
Allah’ın, diye bildikleri su’ya
para verip almak istemiyordu.
o günlerde,
öylesi soğuk havalarda
seyit’in
Gülten ablasının
ikinci çocuğu geldi dünyaya
bir kızları vardı
bir tane daha oldu
oysa Süleyman eniştesi
bir oğlunun olmasını
ne kadar çok istiyor ve bekliyordu.
olsun, dedi
üçüncüsü erkek olur inşallah
Seyit, şaşkın baktı eniştesine,
şu yoksul haline bakmadan
üçüncü çocuğu mu istiyorsun?
bu söze biraz alındı Süleyman
ne yani, dedi
oğlun da olmasın mı demek istiyorsun?
olur mu öyle şey canım
oğlansız baca tüter mi
soyadımızı taşır hiç olmasa.
kızlar soyadını taşımaz mı, diyecekti vazgeçti Seyit
uzatmadı konuşmayı
gidip iki kova daha kömür getirdi
sobayı tutuşturdu yeniden
bir de çay hazırladı ablası için
kaldırmadı onu yerinden…
mevsim kıştı
ve dışarıda kar yağıyordu
mevsimlere aldırmadan
Türkiye’nin her yerinde
anarşi olayları devam ediyordu.
Müslüm dede, köye gideceğini duymuştu
yatağında uzanmış
soluk ampül ışığın altında
sıcacık odasında
memleketine gitmenin hayalini kuruyordu.
radyosu açıktı
yurttan sesler korosu
memleket türküleri söylüyordu
İstanbul’da
iki odalı gecekondu’da
bu soğuk kış ayında
türküler kulağında
uykuya daldı müslüm dede
radyosu açıktı ve duvarda asılıydı
su dolu bardağı yanı başında
belki sabaha doğru
belki gece yarısı
Müslüm dede bir rüya görüyordu
yine 1 mayıs mahallesi’ndeydi
ve güneşli bir gündeydi
birden
mahalle çeşmelerinden
oluk oluk sular akmaya başladı
herkes neşe içinde bağırıyor
su ile oynuyordu
öyle durmadan akıyordu ki sular
sokaklar su ile doldu
mahalle deniz gibi oldu
DEVAM EDECEK...
5.0
100% (1)