Kara bir sevda baştan ayağa ,
Özene bezene giydirilmiş sanki
İllegal bir gidiş var cümlelerinin sonunda sezmek zor olmasa gerek...
Dudaklarından düşen harfler yoksulluktan şikayetçiler.
Şimdi gitmesen ,
başka bir sonbahara ertelesek terkedişini ,
Henüz ağaçlar göz yaşlarını dökmediler
düşmedi daha yeşil yapraklar.
Yok aslında koymaz bana gidişin,
damaklarıma acı katan küfürlerin zamanı gelmedi henüz .


Özlemek için daha çok erken
tamam itiraf ediyorum gitme,
bitmesin, bitmeyelim hazır değilim ayrılığa.
Gelecekte bir varmış bir yokmuşla anılmasın isimlerimiz...
Başkasından doğma bir kız çocuğuna ,
yaşanmış gibi anlatmak zorunda bırakma bu hikayeyi.
Ne de gözleri bana benzemeyen bir erkek çocuğuna adımı verip hayal kırıklığına uğrama.
Hem ikimiz de biliyoruz unutamayız biz birbirimizi.
Tanrının yansıması bedenlerimiz.
Sana tebessümünle cennet saçmayı bahşetmiş,
bana hasretinle cehennem azabının ne denli zor olduğunu
Sözünden dönebilirsin korkma söylemem kimseye...
Yoluna engel diye koyduğum karanfilleri çiğneme lütfen
Doğum günümü beraber geçirecektik hani
Kırk yılda bir çeker şubatın 29’u
Şimdi gitme ama yarın için söz veremem ,
git diyemem sana.
Bırakma ellerimi.


Türk Dil Kurumunda anlam kaybına uğramış ,
kahır dolu yalnızlığa köle etme mabedimi.
Daha doymadım ipek saçlarındaki uçuk lavanta kokusuna.
Hüzün uykularında sensiz kabuslara alışkın değilim.
Taş plaklarda cızırtılı şarkılar dinlemeyi unutalı hayli zaman oldu
Rüyalarda buluşuruz notalarına yabancı kulaklarım
Açıkçası kabullenemem yokluğunu,
susma vakti değil ,
yani susmamalısın...

Başını göğe çıkarır sanma bu ayrılık
Git gide uzayan , gündüzleri geceye bağlayan korku dolu bir büyü bu
Senden zamanı geriye almanı yada durdurmanı isteyen yok,
altı üstü seveceksin,
ölüm yok ya ucunda.

Eğer hala gitme vaktinin geldiğine inanıyorsan
Git şimdi...
En fazla secdede dualarıma,
gözlerimden düşen yaşa karışırsın.
Göndereceğin bir kaç satır mektupla,
ümitlerim arasında ilk sırada yer alırsın.
Peki...
Madem gidiyorsun
/selam et yokluğuma.../

| Doğan Yücetaş