10
Yorum
1
Beğeni
5,0
Puan
2553
Okunma

zaman mahzeninin
yıllanmış gözyaşlarıyla ıslak bir köşesine atılmış
ya da belki de unutulmuş bir anı defterinin
loş sayfaları arasında
bir kapı aralığı’dır karanlık
hiç giremediğin
yorgun ruhlar nedendir bilmem
hep geri dönüp gitti kıyısından
aralık kalmış hala o kapı
girecek birisini bekler gibi
bitecek gibi değildi yalnızlıklar
oysaki bitecekti karanlıklar
bir giren olabilseydi eğer
yalnız insan
alırdı yalnızlığını da yanına
korkmazdı karanlıktan
her ne varsa heybesinde acıdan yana
yüklenir girerdi o kapı aralığından
yırtardı karanlığı bir anda
yalnızlık evreninin kapısıydı o
bilemedi hiç kimse
yalnızlık evreninin mahpus damlarına atılmışız
kalabalıklar içinde sanarız kendimizi
ölü ruhlar mezarlığında her birimiz
eskimiş bir mezar taşıyız
almalıydı yalnızca kendi ruhunu
ve bedeninin bütün insani acılarını da yanına
bir kefen gibi giymeliydi insan
anlamalıydı
gerçek yalnızlığın ruhta olduğunu
ağlamalıydı
işte o zaman girebilirdi o kapı aralığından
asla yalnızlığın olmadığı mutluluk ülkesine
baharın yeşiline dalar gibi
dalıp da sevgilinin dudak kıvrımlarına
gözde maskaralı ışıltılarla
kirpik aralıklarından yansıyan yalanlara
saklanmamalıydı yalnızlar
acı’dır bütün gerçekler
kanatmalıydı ölümüne
oysa yalancı sevdalar aldattı gitti bizleri
şimdi ağlamalı yeniden
doğarken ağlar gibi
bir başına
ölümüne hemde
yalnızlığını sırtlanacaksın / ki
yoklardan arınıp
bulacaksın varlığında kendini
yoksa
yalnızlıklar evreninde
her adımda çarparsın başını
bir başka yalnızlığa
çevrimiçi ruhlar /ki hep kandırır bizleri
var/ dan yana yoktur aslında hiçbiri
şimdi yeniden gülümsemeli
herşeye inadına hemde
var olan neydi hatırlamalı yeniden
bir tek o vardı
hala bir tek o
parçaları nasıl koparabilirsin ki bir bütünden
gerisi nedir peki
bütünü göremeyen gözleri
ve birbiriyle bütünleşen
çevrimiçi yokluklarda
ateşle su gibi
çevrimdışı bağlantılarla avuntulu ruhlar
ve yalnızca
kalabalık yalnızlıklar cehennemi …
Mert YİĞİTCAN
17 11 2011
beykoz / istanbul
5.0
100% (9)