1
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1779
Okunma
(çoktu kahır,bağışlasın beni AFRİKA)
prrrrrr iyilik iste...
akşam köprüde hayalin
düşünce ufka
iyilik birden çıldırdı
omzumdan fırlayıp
denize doğru pırr pırr prr
yalnız kaldı kötülük
öldü hemen yalnızlıktan
sonrası bir renksizlik
gideceği yönü unutmuş zaman
kaldırdım,
duracağı yer yoktu parmağın
elin kolun bacağın
ah dedim bir yeri olaydın bu şehrin
belki oraya giderdim
ama gitseydim de kim olacaktım
orada ne, neyin?
ah martılar şu siz var mısınız
varsanız bir iğnelik ya da bir çekimlik ha?
ha siz yok musunuz
peki bu soğuk kanatlar ne tenimde prrr prr
ah tanıdınız mı artık beni
parmağım havada mı nereyi gösteriyor tanrım
söylerseniz oraya gideceğim işte
orada olacağım belki,belki olacağım
kızın bana tanrım kızın hatta alın varsanız
almazsanız polis çağıracağım
polis ! polis! polis! pardon siz direk miydiniz?
öyleyse bu ağrıyı kim düşürdü anlıma dersiniz?..
ah sonrası kan ,kandı o,gidiyordu işte
uzaktan bir şeyler geliyordu ah oydu gelmişti işte
hadi onu em ,iç dedim güzel hiçlik
al durduk yere sana bir renk işte
durduk yere bol acılı bir geliş
bir yön,kızıl bir kimlik,işte adın;ayrılık
kötü dirildim,ama oldum,şimdi yalnızlık
şimdi iyilik iste dedim gide gide iyilik
sonra mı?
e hayır bayım size tanrı demedim
a hayır bayan ben polis çağırmadım
ve bu martıyı ben boğmadım
bu direğe kafayı ben atmadım
e ben nasıl mıyım?
ne olsun iyilik işte
sonra
eve geldim işte
defterin başındayım
kan ve ter içinde
tercih meselesi..
ayak parmaklarını öptüm önce
yaladım sonra tırnak
ve diğer aralarını
şehvet ölüme binene
kuruyana dek dilim damağım
gidip geldim
gidip geldim
kırıldı kolum kanadım
tuzum bile çekildi
bana mısın demedi
yorulmadı yalnızlığım
kapı...
aralık kapım gıcırdıyor
gıcırdıyor hep aralık duran kapım
dişlerim sızlıyor
düşlerim
ve rüzgar
kucağında incelmiş yüzleriyle yılların
sızıyor ölü kelebeklerle dolu defterimin arasına
mevsim değişiyor
durmadan değişiyor mevsim
az önce..
az önce bahar geldi
onun kadar yalan yüzünle
az önce tavşan korkulum
geyik mesafelim
oynaşıp durdun duvara vuran gölgemle
az önce kurt sesleri
genç ateş
köz ayrılık
az önce bir bahara gömülüşü
toprak olamayacak kadar
gerçek bir aşkın
kül..
erken mi gitti kış
yoksa kelebekler mi terliyor defter arasında?
yoksa bir pişmanlığı tekraR tekrar yaşamak mıdır yaz ?
ah bu derin soyunuşu acının
bu kızgın sesleri iç çekişlerin
bu orman yangını
bu gözlerimdeki küle batmış ayaklar
rüya..
dün gece odama
iki çocukluk koşusu
küskün mavinin dışında
bütün renkleriyle gerçek bildiğimizin
dün gece
dudaklarımdaki keskin küskünlük beyazları ağlatırken
avuçlarımı boşluğa çizip
tanrıya sunarken deliler masumluğunda
geldin
ellerinde kaç yıldan topladığın çiçekler vardı
dudaklarında öpmediğim günlerin ağırlığı
dün gece beni
öptün sevgilim
belki..
başa döneriz belki dedim
o ilk sızıya
şirin mi,evet buradan bakarken öyle hoş
boşlukta kelebek gibi
belki,aramızda ayak ayak üstüne atmış
bu gereği gereksiz imgeleri
belki bu da bitti,kurudu
ah işte bu da dediğimiz
tadına bir türlü varamadığımız bu kirli mi
kirli olan boşlukları
sileriz o ilk merhabayla
merhaba !
isim neydi ?
merhaba da..
merhaba da
aynalara ne diyeceğiz dedin
onları nasıl kandıracağız
gül dikende kaybolmuş
onu nasıl seveceğiz bak,görüyor musun
beni defterinden bile kıskanıyorsun
beni, benden
hayır olmaz olmamalı dinle dedin
her sabah altısında sigaraya gittiğin yaşlı ve mutsuz bakkal
siftahsız mı kalacak mutlu insanlık uyanıncaya
biz olmasak böyle
kim sevişecek öğle rakısında çirkin müzeyyenle
ya şu olmayan deniz olmayan martılar
olmayan orman akşama doğru
ve bu sesler gece ile
kimi çürüterek var olacak
yani ayıp olacak mutsuzluğa
yalnızlık küsecek bize
boş verelim mi ?
e bize bu gülüşleri kim verdi,hiç hoş değil
kim ağlattı bizi şimdi yokluktan,plastik mi bunlar?
karanfil mi dedin,salak
artık kimse Ruhi Bey’i aramıyor bu çağda bu sokaklarda
artık insanlar üç günde unutuyorlar ölülerini
akılla kurutuyorlar geçmişlerini
akıllı ol beni öldür ve unut
ama boş dedin sevgilim boş
gitsen de iki kulağın ete değdiği o anına
kandır hayat,akar
ayrılık yaşar,merhaba
ve hoşçakal dedin
kaçtın
gittin rüyamdan
iki çocuk koşusuyla
tüm renkleriyle dünya bildiğimizin
çiçekler ellerimde,..
mavi..
o zaten yoktu
pis!
sokak...
bu sokaktan sen geçiyorsun çırılçıplak her gün
rüzgar çıldırıyor
bulutlar boşalıyor
kaldırımlar köpükleniyor sevgilim
yağmur...
I
yağmur yağıyor
kelimelere dikkat
her an martı çığlığı kopabilir
her an mavi bir su derin yüzüyle
taşabilir şiire
sel olabilir
korkunç!
herkes sağ kalabilir üstelik
yutulmuş keskin tuz
ve şişmiş yüreklerle
her beden bir kıyamet
Azrail intihar edebilir
ve tanrı !
-onu hiç düşünme bile
sığmaz ki o kadar korku imgeye-
II
yağmur yağıyor
zamana dikkat !
boğulacağını zannedebilir
fırlayıp ıslak ıslak
akrebin yüreğinden
saplanabilir kendi yüreğine
mekan değişir
iklim kanar
her dizede ıslak bir İstanbulla
her şey bir ayrılığın tekrarına çıkabilir
hatta bir orospu da vurulur
alnının tam ortasından
martılar düşer,deniz çekilir
ve bu taşra yalnızlığım
göğsüne kan sürüp
kumdan bir ölüme saplanabilir
bi zahmet şu yağmuru öldür yoksa
bu şiir
yıkıp sıra sıra kentleri
sana uzayabilir
cinayet çıkabilir
ıslak...
gitmen olsaydı bu
dönmen olsaydı ya da
ben burada
camlarla
saksılarla seni konuşuyorum
uyuz !
iki adım ötedesin
dönsen duyacaksın
nasıl gördüğümüzü seni
nasıl da sevdiğimizi
bil !
kızıyorsak,bir birimize karışıyorsak göz kafa
seni unutamayışın kederinden değil bu
yani
kötü değiliz
sadece mevsim sarı
ve dışarıda tanrının azizeliği
deli
rüzgar
yağmur
hadi gel içeri
ömür sararmadan
hap..
şu haplar edith piaf dinliyor yağmurlarda
gökkuşağı rüyaları görüyor
biliyor musun
seninleymişiz
geceye kırmızılar yediriyormuşuz
ve siyah beyaz filmlerden
siyah beyaz filmlere
çektirmediğimiz resimlerden
çektirmediğimiz resimlere
dünyaya
gerçekliğine çaktırmadan
et ete
ilik iliğe
kan kana sevişiyormuşuz
ne
aniden soruyormuşsun yedi renk gözlerinle
sevgilim
biriciğim
bu kadın neden
fransız geçmiyor aşktan?
-bilmem ki
belki de kullandığı haplardan
yatakta...
kaç masum kadının toplamıydın
yatağıma damlayan kız
kaç okyanustan geçmiştin
kaç kirli arktan
düşünmeden sormadan
rüyalarımda giydirdiğim gelinlik
duruyor uykusuzluğumda
bomboş ve kara
belki de..
belki de düşündüm
sordum belki de
hatırlamıyorum ki
hem hatırlamamak en iyisi
içlerinde kaybolduğum
bir çok şiir ve
yüzüme ay dilendiğim
şu bir kaç cimri ayna için
bu karanlık
en iyisi
ahlaksız teklif..
ah
gelinlik
dans edelim mi
yorulalım mı
uzanalım mı sonra
sevişelim mi
ve sonra
uyuyalım mı ha ?
belki de seni giyecek
biri damlar yatağa
ne dersin ?
sonunda anladım..
dilini ezberlettiğin kelimeler
bana yalan söylemişler
meğer sen
evcilik sevmezmiş
oyuncakların olmamış hiç
bisikletten düşmemiş üstelik
dizlerin kanamamış
annen tokat atmamış
korkmamışsın
altına da işememişsin hem
büyük lokmaymışsın
hiç yutulmamışsın
yolu şaşırarak...
kaç dün oldu
ektim
açmamış
mutluluk
açsaydı ne olurdu?
bu kahır
aşkla ortak
yanımda
dünyaya
zamana
harekete inat
güldürüyor
ağlatıyor
kah ölüme
kah bize
gelseydin ne olurdu?
buz..
bu beyaz mevsim
üşüyen kalem
birkaç sayfa
çok dilli bir yalnızlık
geliyorum
kelime kelime kayarak
yetişsem ne olurdu?
bilmem ki
yine sabah oldu
anladım
mutluluk bir tohum değil
uyuz
durur şiirde bir kaç nokta
söner birkaç paket sigara
bari güneş açmasa
dünü unutmasam
ne olurdu?
bugün...
bugün ölecekse
her şey ölür
ama bu yürek
yüreğim ya
gıcık
ölmeyecek
tozuna kıyak
tozuma inat
asılı kalacak surda
çal babam çal
fayda etmez
dünya batacak
kül çoğalacak
gül ve taş
koca yokluk
yokluğum bile
kahra kalacak
bari sırf şiir olsaydın
ne olurdu?
sabah..
sabah deftere sızıyor
çürük görüntülerle
aşk mı?
gece çilesini vermiş
uyuyor
karanlığı satın mı alsam ?
param yok ki
izmarit !
gülme
sen hiç gülme ıyy
ne çirkinsin
sen sabah
pencere..
bu pencereye bir şey söylemeli
ya da önüne şiir örmeli
adamlığımı güneşe tutuyor
hadsiz
kuzum çocukluğum yok mu
yok
kelimeler sessiz
şey..
dün kim doğdu
hatırlıyorum
bir bahçeydi
epey zorlandı zaman
nar ağaçları
kayısı
yere düşmüş
kurumuş
annem gençliğini topluyor
sözde büyüyecek
karşı komşu bağırıyor
’ya birilerinin avuçlarında dağılacak
ya da hüzünde küflenecek ömür’
zalim
komşunun oğlu dağa çıkmış
yazık
kendini ağaçlarla görüyordu
öyle bir şeydi
siktir be ..
tekrar aynaya bakıyorum
zavallı
bıkmış aynı soruyu cevaplamaktan
ayna olmaktan bıkmış
yüzüm;
-siktir be bre
aynaya ne kim olduğundan
boksun işte
kahrolsun faşizm
kahrolsun insan
yine hayal mi gördüm ne
?..
boş bir oda bu
ona alışıyorum dünya diye
bari bir ateş yaksam
bir katkım olsa kendime
yok
uyumuşum
akşam olmuş yine
kalemim nerde?
vites..
geri vites
birinci vites
geri vites
birinci vites
geri vites
birinci vites
bir duvarı duvar olduğunu unutmadan geçmenin
bir başka yolu değil dedi
bugün biri
doktor muydu
değil
daha çok beyaz
çok beyaz
ki yüzsüz
ki sahiden beni
unutmuş bir şey
Sürekli Portakal Kabukları...
’piç aşık mı doğurmalı kendinden’ diye bağıran
cinnetlerini plastik güllerle susturan
götünü başını plastik sevgiyle doldurmuş
götünü başını plastik hüzünlerle doldurmuş
götünü başını düzenli yalnızlıklar
medeni mesafelerle düzeltmiş
bir salon eşeği ile yok hayır
yaşamak istemiyorum’ diyen bir geçmiş
yine sabah sabah
yine gönül aşağı camdan atılmak üzereyken
ufukta gördüğü bir iblise takılıp ansızın
jiletini çeker ense kökünden ve bağırır
yah !
ben bu halleri sevmiyorum
yah !
ben bu şiirleri sevmiyorum
yah !
ot ekmiyorlar
hap satmıyorlar
kavga etmiyorlar
cam kırmıyorlar
jilet kullanmıyorlar
intihar etmiyorlar
polis taşlamıyorlar
küfür etmiyorlar
nefret etmiyorlar
sürekli portakal kabukları süpürüyorlar
sürekli portakal kabukları süpürüyorlar
sürekli portakal kabukları süpürüyorlar
sürekli portakal kabukları
sürekli portakal
sürekli port
sürekli port
sürekli port port
port
püfff
fısssss
yah yah !
eller yukarı
anına el koydum
salon eşeği
bak psikopatım
bir blake okurum
bir nevi resimler yaparım duvarlara kandan
korkuturum
geçerim bir koldan
kırılır
geçerim bir gözden
morarır
ağlar köklerim saç baş
haddimi bilmez aşarım
siyahım, kızılım
son model anarşistim
dokuz tekerlekliyim
sağa sola kayarım
felaket
’ruhum beyazdır bayım’
değil şimdinden
değil geleceğinden
ölünden bile geçerim
sonra ben,hatırla
ben de blake okurum ne var
sonra benim ruhum beyazdır
ve sabah cinnet serin uçar
kediler gergin, kesilme saatleri
bir kar yağmış
merhamet donmuş
ben sigara içerim
ben blake okurum
delik deşik ve birden
bir çocuk duvara çarpar hatırla
ağzı kanar ve hiç bir şey olmamış gibi kalkar
kahraman
kan ve kahraman
cinnet saatleri
kediler gergin
çocuklar zengin
dövülme saatleri
kızıl saatleri
kızıl saatleri
unuttun mu
beni siyah sokaklara
boyadığın günleri
yah
çooo
salon eşeği
gidelim
ben bu hallerini sevmiyorum
yah !
sürekli portakal
sürekli portakal
sürekli port
sürekli fısss
sürekli pıss
LOKMAN KURUCU/HALLER KİTABI