10
Yorum
1
Beğeni
4,9
Puan
1472
Okunma
I
Hurafe miydi sevişmelerimiz
Anaç dediğimiz gizil geçmişimizde?
Sığınaklarımızdaki gökyüzülerimizde
kendimizi tahliye ettikten sonra
bir kaç parçalanmış bulut unutmuşsun
ruhunu yasladığın
gönderdim…
II
O sancı kuşundan kopan tüy
Düşmedi değil mi hala
Fethedemediğimiz dokunmalarımıza?
En üzüldüğün renk – ağıt rengiydi
Ama korkuyordum
Asitli göz yaşların delecek diye yüreğimi hep
III
O çadırlarda duygularını örtünen göçebe kadınlar
Fısıltıları dudağım kadar , dudakları kadar aynaları kırarken,
Kumdan yıldızların dağılır ışığı – saklandığımız çalılıklara
Çekirdek zamanın damarında – ay sırtını döndü
Çıkacak yol arıyorlar ateşlerini akıtabilmek uğruna
Otlatıyorlarken çiçeklerinin kokusunu – su kokulu kadınlar
O incir ağacının ham aşıkları işte
Tattıkça pembeleşen kıyıları
IV
Karanlığın bekçileri
cilveli bir mora aldandıydı da –umarsız-
Uyudulardı
Aydınlığın kilidini açık unutup
Biz de sızdıydık hemen dehlizimizden
Peçelerimizi sıyırıp, dökündüydük yutkunmalarımızda birikenleri
Ne kadar kir varsa ruhumuzda mayalanmış
Yunduk da yunduk
Düğünmüş gibi
Dünmüş gibi
Kasım-ın bir parçası gibi sanki ay-kırım
V
Dokun-Mayın!
Patlamaya hazır bu sırlar
Düş tesirli
Dokundukça kor eden...
VI
Gecenin telvesine düşen bir iz
Uyaklı bir fal arzusu
- Sevsin beni- ezgisi isteği
Dudak izin yeterdi oysa fincanda
Ki
Hangi üzüm kendini kurban eder bir şaraba
Başkasının damarında düş olup akayım diye
Anca;
Üzüm üzüme bakarak kararacak da
öyle...
VII
Nasıl bir ağrı lirizmimde anlatamam
Göz taşı düşürüyorum her arzuladığımda
Biraz daha yokmuş gibi sanki günahlarım
Egolarımda korkunç bir eklem ağrısı
Biliyorum her yağmurdan sonra sancılarım seğiriyor
Neyse, bekliyorum
Ataması çıkmadı daha mutluluklarımın
Umarım ruhumdan uzak bir yere düşmez sevişmelerim...
Oktay Coşar
5.0
94% (16)
4.0
6% (1)