0
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1293
Okunma

ekmeğin peynirsiz kalması...
ve Nisan’ın yağmursuz kalması gibi..
eksik kaldım hep sana.
umursamazlığın onurumdur gülüm
varsın dağlar şimdi oynasın yerinden
gökkubbe ikiye bölünsün
yıldızlar bir bir dökülsün yere
denizler taşsın
şairin kaleminden iki kelime düşsün yere
sen yoksun ya şimdi hiçbirşey umurumda değil
kendimi bile unuttum satıraralarında
mendil satan çocuğun avazında
filistinli çocuğun umudunda
işçi bir babanın omuzlarında
ve bir böbrek sancısında hatırlamalı seni
şimdilerde veda ettim ayışığına
ve bir de yakamoza
geceleri aydınlatan sokak lambaları da yok mesela
ipe dizip sükuneti tespih yapıyorum sabrıma
haydi sevgili..en ağır silahları al sırtına
gel vur beni acımasızca...
kanayan yaralarıma bakmaya cesaretin varsa
kırpma gözünü çek vur ilk atışta
şimdi bir hastane odasının rutubetli kokusunda
ve parmaklığında gri penceresinin
bir ambulans sireninde
ve sedyesinde kimsesizliğin, çaresizliğin
umutsuzluğumda.. yıkılmışlığımda..
ve aldanmışlığımda hatırlamalı seni
şimdi en acımasız şiirini yazmalı şair
kanayan yaralara tuz basmalı
kıyametler kopmalı alyuvarlarımda
ağaçtan bir kuş yuvası düşmeli
can bedeni terkederken...
hatırlamalı seni