14
Yorum
1
Beğeni
5,0
Puan
1735
Okunma

Gelip geçer dedik ama geçmedi yalnızlık.
Naçar kaldık kör kuyularda kendimizle baş başa.
Gökte ki yıldızları saydık derman olsun diye,
Ay’ın hilaline sevdalandık.
Bir korku doldu içimize kış geceleri,
Kapkara bulutlarda yıldızları aradık.
Hatır sorsunlar diye…
Issız tarlalarda güneşe vardık.
Siyahlaşan ellerimizi duaya açıp,
Tüm uzuvlarımızla yandık ha, yandık.
İçimize kadar dolanan ateşle,
Medet umduk Mevla’mızdan…
Kuşları kovalayan korkulukla vedalaşıp,
Yalnızlığın kucağında,
Soğuk yataklarımızda serinledik.
Buz gibi bir bedenle erdik sabahlara,
Sokaklar ıssız mı, ıssız...
Her sabah tanımadığımız birkaç kişiyi selamlayıp,
Gülümsemeyen selamları alarak,
Dünyalık heveslerimiz için kaybolduk gün içinde.
Akşama dek çalışmak iyi gelecek,
Kurumuş sevda çiçeklerini bir tarafa bırakıp,
İstemesek de,
Bir bardak su, bir parça ekmeğin kavgasına daldık.
Gözlerimiz yorgun tabiatıyla;
Uzaklar da yalnızlığı sorgulamaktan.
Horoz şekerlerinin tadı var dudaklarımızda,
Yalnız olmadığımız çocukluğumuzdan,
Ya da horoz şekerlerini bile tatmayanlardanız,
Sıcaklığını hissetmediğimiz ana kucağından.
Satamadık anasını dünyanın,
Ayıramadık ana sıcaklığından.
Gelip geçer dedik ama geçmedi yalnızlık.
Naçar kaldık kör kuyularda, kendimizle baş başa.
O sokak senin bu sokak benim gezeriz geceleri.
“Biz bu hayata başlarken,
İçi sevda dolu bir yolculuğa çıktık.”
Diyerek şiir tadında sıralamaya gelir sıra,
Sıra sıra heceleri.
Yaşa yaşadığın kadar!
Yaşa diyen yoksa da, yaşama diyen mi var?
Yeşerttiğimiz hasretlerimiz kafa tutsa da,
Yüreğimize…
Can bedenden çıkmadan, umut var.
Rüzgârlar serinletecek yanan kalplerimizi.
Çoğalacak sevgiler yalnızlık kadar.
MEHMET FİKRET ÜNALAN
5.0
100% (13)