9
Yorum
1
Beğeni
5,0
Puan
1556
Okunma

Sokakları dolaşıyorum deli gibi
Kaldırımlara yalvarıyorum
Avazım çıktığı kadar gökyüzüne soruyorum
Sevdiğim nereye gitti, beni bırakıp?
Ay susuyor, yıldızlar ,,Bilmiyoruzˮ diye haykırıyor
Onlar da bilmiyor
Allah aşkına nereye gitti, ne olur söyleyin bana
Gizlemeyin, örtmeyin izini.
Ey şehir bari sen söyle gittiği yeri
Arkasına baktı mı, ne dedi giderken?
Kırgın mıydı, ağlıyor muydu sevgilim?
Ya bir şeyler söyleyin ne olur!
Susmayın öyle!
Bakmayın öyle!
Yola eğiliyorum, ayak seslerini duymak için
Yol bağırıyor bana: ,,Burdan geçmedi, geçmediˮ
Ben kızıyorum, yalan söylüyorsunuz bana
O mu dedi yerimi Sonerʼe söylemeyin diye
Bir bulut, yere inip sis gibi karşıma dikiliyor:
,,Biz yalan söylemiyoruz, vallahî görmedik onuˮ
Hayır! Biliyorsunuz; ama söylemiyorsunuz
Sokaktan geçen siyah bir kediye soruyorum
O da hayır görmedim diye başını sallıyor
Parktaki ağaçlara koşuyorum düşe kalka
Yapraklarını dökmüş bir serviye sarılıyorum
Başımı kaldırıp yalvarırcasına soruyorum:
,,Gördün mü onu, nereye gitti
Hadi söyle! Benden gizleme!
Onu çok özledim be Servi ağacıˮ
Gözlerim dibindeki gazellere takılıyor
,,Bulduuum!ˮ diye bağırıyorum, ,,Bulduuum!ˮ
Biliyorum sen ve diğer ağaçlar onun izini örtmek için
Yapraklarınızı döktünüz bu mevsimde,
Bu yüzden dalınızda hiç yaprak yok
Ve ben hemen gazelleri tek tek kaldırıyorum
Saçıyorum, havaya savuruyorum
Gazellerin altında sevgilimin izini arıyorum
Ama yok, burda da yok işte
Gazellerin üzerine dizüstü çöküyorum
Yığılıyorum, vurulmuş bir kuş gibi
Başımı semâya kaldırıp, hayâl kurarken
Bir kuş ötüyordu yanımdaki bir çalının dalında
Yerimden kalkıp sessizce ona doğru gidiyorum
Korkma kuş! Korkma benden!
Sarı saçlı, yeşil gözlü ceylanımı gördün mü?
Kuş ,,Gördümˮ diyor.
Gözyaşlarım birden duruyor, yüzüm gülüyor
Ay, yıldızlar ve servi ağacı da gülüyor
Hadi kuş beni ona götür! Aç kanatlarını!
Neden yüzün soldu birden?
Neden yere bakıyorsun öyle, neden?
Neden kanatların kalkmıyor kuş?
Hadi kuş! Yapma ne olur beni ona götür!
Kuş ,,Beni takip et!ˮ diyor
Ve ben yerden onu takip ediyorum
Koşuyorum, coşuyorum
Sevdiğime artık kavuşuyorum
Dağları aşıp bağlardan geçiyoruz
Derelerin suyunu yırtıp geçerken
Gözüme papatya çiçekleri takılıyor
Kuşa bağırıyorum: ,,Dur bekle!ˮ
Bir buket papatya topluyorum
Çünkü sevdiğim bu çiçekleri çok severdi
Ardından bir buket daha...
Bunları da başına taç yapacağım
Koynuma buketleri alıp tekrar takılıyorum
Önümde yorgun yorgun uçan kuşun peşine
Sonunda kuş beni bir mezara getiriyor
Şaşkınlık içinde bir ona bir kabre bakıyorum
Kuş beni yanlış yere getirdin, diyorum
Hadi beni yaşadığı eve götür
Kuş, başını kanatlarının altına çekiyor hüzünle
Gözleriyle mezar taşına bak diyor
Biraz eğilip taştaki ismi okuyorum:
,,Leylâ!ˮ
Ve ben yıkılıyorum, çöküyorum ruhen
Papatyalar yere düşüyor
Gözyaşlarım da yapraklarına
Saatlerce başında duruyorum
Umutsuzca, hüzünle
Susuyorum
Daha sonra papatya demetlerinden birini
Mezarının üzerine koyuyorum
Diğerini çözüp taç örüyorum
Ellerim titriyor, dudaklarım büzülüyor
Uçlarından yaşlar damlıyor,
Çatı kenarlarından yağmur damlar gibi
Gözlerim suların içinde,
Damlacıklarda güneş ışıkları
Sanki bir gökkuşağı yaratıyor
Ve ben sadece bu gökkuşağını görüyorum
Papatyaları sanki onun kenarına örüyorum
Tacı örüp bitiriyorum
Ve mezar taşına gidip
Tacını taşa takıyorum
Yani kalbine bırakıyorum
Sarı papatyaları
Soner ÇAĞATAY (20:59) 21 Eylül 2011 / Wuppertal / Almanya
5.0
100% (8)