1
Yorum
0
Beğeni
5,0
Puan
1434
Okunma

Sanrılı rüzgâr
Islık çalarak eserken
Sevdamızın ovalarında
Gökyüzü siyaha boyuyordu kendini
Duman kaplamıştı yüreğimizin örselerini
Kangren yaralarımızın sararmış yaprakları
Dökülürken eylül sabahına
Ayrılık
Avuçlarımızın ortasına bırakırken titrek
Gözyaşlarını
İçimizdeki duyguların yaşanmamış imgeleri
Dudaklarımızdan düşerken kelimelere
Dilimiz lâl
Yüreğimiz yangın yeriydi
Son öpüş
Dudaklarımızı yararken tam orta yerinden
Damarlarımızın çıkmaz sokaklarında
Yoksul ve öksüz çocuklar ağlıyordu
Göz göze bakışmalarımızda
Yüreğimize sessizce dökülen sözcükler
Zemheri ayının tipilerinde titretiyordu
Bedenimizi
Eylül sancısı üşütüyordu ellerimizi
Ana rahmindeki bebeğin çıplaklığı düşüyordu
Ruhumuza
Doğum sancıları kaplıyordu eksik olan
Sol yanımızı
Sürüsünü zapedememiş çobanın
Kirli mintanlarının arasından
İki tütün sigarası yakılıyordu
Parmaklarımızın arasına
Ve siteme bürünmüş gökyüzü
Aydınlatıyordu yeryüzünü
Gövdemize giydiğimiz esvapları
Dağıtıyordu rüzgâr
Asumandan dökülen yağmur taneleri
Islatıyordu gözlerimizi
Umut kursağımızda deşilecek
Kum tanesiydi
Işık
Yüreğimizin dehlizlerine hapsolmuş bir nesne
Ellerimiz avuçlarımızdan ayrılırken
Ayrılık
Soluk borusuna tıkanmış hıçkırıktı
Gözyaşlarımız gözlerimizde
İki damla
Son
Sözleri yüreğimiz söylerken
Kırık dökük eylül sabahı
Seher yelinin ıslık sesinde
Veda busesini
Konduruyordu alnımıza sanki
5.0
100% (1)