1
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
1822
Okunma

Kendini tekrara râm inkisâr-ı hayâlle
Nasıl bekliyorsun ki eyyâm-ı nevbahârı
Ne ümid ediyorsun, dökülürken sapsarı
Müzmin bir eylül ruhun, saplandığı melâlle
Çoktan kurumuş bahçen toprağın alabora
Talan olmuş gülzâra çiçekler ekiyorsun
Sinesine aşk gömmüş bir ömür ki sersefil
Avucunda kurumuş birkaç siyah karanfil
Dipsiz uçurumlardan masallar çekiyorsun
Kibrit alevlerinin ucundaki akkora
Binlerce tahayyülle ümitlendiğin ferdâ
Yavaşça yıkılıyor kurgusuyla zâhirin
Kalbine zerkedilen insafsız bir zehirin
Buğusuyla soluyor kanındaki son verdâ
Ölüyorsun savrulan karların gölgesiyle
Şubat soğuklarını yansıtıp her mevsime
Kıyametin koptuğu çizgide duruyorsun
Vâva dönmüş namlunla kendini vuruyorsun
Boyuyorsun rengini tuvalsiz bir resime
Yalnızlığın ölçüsüz ve müzmin imgesiyle
Ömrünce meltemiyle sarhoş olduğun zuhâl
Bir devin gözlerine saklanmış rüzgâr şimdi
Şeb-i yeldâna kandil kahrına miyar şimdi
Nerede yüreğinin ferâhı mavi zülâl
Hakikatin zehriyle sırrı dökülmüş ayna
Beni hala sen gibi yansıtır sanıyorsun
Kendi çölüne mahkum devasız Leylâ’yım ben
Yusuf’un zindanında bekleyen rüyayım ben
Hüznün yanılgısında mevsimsiz yanıyorsun
Huşûyla beklediğin muhayyel bir zamana
Bir gönlü tartamayan ünüyle maruf sarraf
Hangi cenneti bana edebilirsin temin
Bazen bir gül yangını bazen de cehennemin
Muğlak iklimlerinde aşkı bulmakmış ârâf
2011