17
Yorum
8
Beğeni
0,0
Puan
2699
Okunma

Bahman Ghobadi’nin
“Kaplumbağalar da Uçar” filminin ardından…
Yaslı ve yaşlı bir coğrafya
çağlardır kimliksiz toprağı ve insanıyla
ve derinliğini kimselerin ölçmediği bir uçurum
Baş ucunda bir çift mavi lastik ayakkabı
Bir kapının eşiğinde çıkarılmış gibi yan yana
Her an yeniden giyilecekler sanki
Oysa gün yükselirken eksiliyor çocuk ayaklarının sıcaklığı
Soluyor renkleri rüzgarın ve güneşin tanıklığında
Ardında iki oğlan çocuğunun acı merakını bırakarak
Kırmızı balıkları çoktan ölmüş olan
gölün derinliklerinde ise sarı bir balık yatıyor
annesi tarafından bırakılmış
ayaklarında kendisi kadar bir ağırlıkla
battıkça soluğu aydınlatıyor bulanık gölün yüzünü
varlığından habersiz bir trajedinin orta yerinde
bir kurban ritüelinin hem nedeni hem sonucu
ama o bunu hiç bilmeyecek artık
Agrin bir kız çocuğu…
gül kurusu elbisesi ayak bileklerinde
kol bağları ipi bırakılmayan bir uçurtma gibi ve hep açık…
yaralı umudunun kapısı gibi
lastik ayakkabıları mavi renkli
çamurlu yolların içinde bir çift peygamber çiçeği
uzak düşmüş hayatından gözlerinin feri
yüzünün çizgilerinde gülmenin izleri
kucağında oyuncak bebekleri yok
oysa saçlarında anne elinin sıcaklığı var hala
ve saçları Agrin’in…
hasat deminde bir demet başak ama yağmalanmış
ama tarumar edilmiş…
Agrin bir kız kardeş
elleriyle yemek yediriyor her öğün
hem anne hem bacı olduğu
kendisine hem baba hem kardeş olan kolsuz çocuğa
“kolsuz kardeş” mayın tarlasında bırakmış dallarını bir sabah
Sadece güçlüleri esirgeyen bir tanrıya adak olarak
dalsız bir koca çınar olmakmış kaderi
henüz bilgisinden yoksun olduğu…
Ve Agrin bir anne…
on dördüne varmış mıdır ömrü bilinmez ama
annesinin babasının cellatları ‘annelikle’ prangalamışlar
suya yazılı düşlerini, rızasını almadan…
Nefretlerinin tohumunu ekmişler içinin bakir toprağına
Her gün nefretleriyle iğfal ettikleri yurdu gibi …
bu yüzden sev-e-miyor canından bir parça olsa da
“başak saçlı” çocuğu…
her gün bırakıp gitmeyi düşünüyor
ama yap-a-mıyor…
çınar kardeşi kesik dallarının gölgesini sunuyor “sarı saçlıya”
Agrin
mayın tarlalarında dört başlı al bir Şiler
Karlı dağlarının Ağlayan Gelin’i
Agrin masumiyet paradigmasının zayi şifresi
bir trajedinin hep siyah- beyaz kalan resmi
Agrin…Ninhursag’ın öksüz kızı…
Yanı başımdaki trajedi yıllar sonra
bir filmin karelerinden sızıyor belleğime
ansızın bir kum fırtınasına tutuluyorum
gözlerimi esir alıyor uzak sandığım çölün kumları
mevsim sonbahar iken Akdeniz’de
sönüyor içimde bir kez daha
Ahuramazda’nın ateşi
Agrin kurban edilirken Ehriman’a
MÜJGAN KARAKILIÇ
EYLÜL-ARALIK 2008