5
Yorum
4
Beğeni
5,0
Puan
1054
Okunma
istasyondan kalkan son trenin gidişiydim, bir sonbahar akşamıydım
kendi bulutlarımın yüreğimi ıslattığı, yağmur sancısı gözyaşlarıydım.
. . .
/şimdi çevirip başımı baksam, sabahın ilk saatlerine…/
bir topaç dönerek konar, sek- sek oyununda çizgilerin içine
ve kulağa ilk isyanın sesi dolar, heyy oyunumu bozdun diye
işte böyle başlar farkında olmadan, ilk kavga gibi ilk aşklar
yıllar sonra hatırlandığında, bir tebessüm olacak o fırtınalar.
nerede şimdi o topaç, kaç asfaltla kaplandı o çizgilerin üstü
anlarız bulup okuyabilirsek eğer, her birinin ayrı günlüğünü
.
/güneş tepeye çıkmadan, nedir bu ışık gözlerimdeki…/
her kitabın ortasında ya bir kuru çiçek yada bir kurşun deliği
yarını yarım bırakmış ölüm ve aşk dolu, bir derin geçmiş gizli
ama her şeye rağmen bir tat, kalmışsa eğer damaklarımızda
bu birer yanından ve aynı anda, dişlediğimiz elmanın hatırına.
unuttuğumu sanma, bir de söz etmiştim ya gözlerdeki ışıktan
ve o da sanıyorum hala, umudu kesmemekle ilgili yarınlardan
.
/işte geldi, bütün tezgâhların toplandığı alaca saatler …/
bir kampana sesiyle başlar, uğurlanmaya tabi bütün gidişler
en soğuk mevsimin habercisidir, peronda kalan sessiz sesler
sadece bir an düşünürsün, ben bu kapıdan nasıl çıkarım diye
sonra yavaşça yürürsün, ilk ışığına bin yalnızlık saklı geceye.
ama ayağına bir ip takılacaktır, dışarıya attığın ilk adımlarında
bu bir topaç ipidir ve saklanmıştır, yerdeki çizgilerin arasında
. . .
istasyondan kalkan son treni izliyordun, bir mendilin sallanışı gibiydin
gidişime ağlayarak bakıyordun ama, ne yazık gelişimi hiç görmemiştin.
Cevat Çeştepe
5.0
100% (6)