5
Yorum
0
Beğeni
5,0
Puan
1696
Okunma

-l-
takvası sallanır dualarım kaldı bir tek
tükenmez s a n d ı k l a r ı m d a n geriye...
bembeyaz mehveş bir prelüd besteleyecektim sana
mahpeyker olacaktı kod adı bu yürüyüşün
kıran kırana bir vuruşmayı anlatacaktı
ve depreştikçe yaralarım, azgın bir nehir gibi
değdiği yeri yıkacak
nefesinin değmediği varoşların masalını anlatacaktı sana
bıyığı ter görmemiş barikatların haykırışını_kuşatmasını
doğru dürüst ve kendi başına
hiç aş kaşıklamamış bir delikanlı marşı olacaktı belki
ama , asla aşk masalı olmayacaktı tek başına...
-ll-
Tayini olmayan duygularım vardı . Gübresini güneşten alan çiçeklerim...bitmeyen tükenmeyen istemeyen, yılmayan, pür istikamet bir şuhla ve Tanrı boyu bir hortumla sulayacaktım gerdanının terini...
Hikmetini o vakit anlamıştım karyolamın karşı duvarında duran resmini güldüren Tanrı’nın... Baykuşlardan öğrendim gece cesaretini.
ki; bu korku ecele faydasız bir ritüeldi. Ve büyüklük hiç bir ölçü olamazdı
küçük düşünenler için. Ölçü olmamazdı sevmek; ederini ellerinden önce, kaderiyle birleştiremeyenlerin...
utanır kırmızı yüzüne dalgakıran değmemiş daha
elleri daha nasıra değmemiş bir emekçiydim
ve bir şiir yazacaktım sana dudak uçuklatan
nasıl olacaksa
gönlü, daha hiç nadas görmemiş bakir bir tarla öyküsü olacaktı
hissettiklerim bir lambanın isi gibi usumda toplanacaklar
ve her mırıldanışta
sana, her defasında bir başka diyemediğimi hatırlatacaklardı
bir kitap yazacaktım sana i/çimden
bilindik lisanlara kilitli kapılar ardından
ve bir okumada anlaşılamamalıydı içeriği
tıpkı sana söyleyemediklerim gibi...
-lll-
Katmerli anaforuna asılı bir vaziyette kapaksız kuyu gibi rüyalar görürdüm, gelecek zamanlı ve deliksiz.
Ve bu rüyanın tabiri makberle mahşer arasına nişan almış uzun anlamlı ama kısa cümleler gerektirirdi. Elime hiç kalem almamış olsam da yazmalı, becermeliydim bunu. Nihayetinde tüm hayranlık duyduğum şiirleri yazabilenler de benim gibiydi.
Bildiğim tek bir şey vardı; hiç biri benim kadar sevemezdi...
Endülüs yumuşaklığın yanında Osmanlı kibrini kuşamalıydım bu zırha
yüzüne düşen o tebessümün
kara kökönü anlatabilmeliydim mesela o cılız harflerin diliyle
imkansızdı belki evet
belki de Hint’çe öğrenmeliydim bir şekilde
asma saçlar, bal dudaklar, yakamoz bakışlar
gerdanı inciden dişler, mehveş gülüşler
bunların hiç biri seni tabire yeterli değildi
okuyordum gece gündüz
okuyordum delipençe
ama yazamıyordum bir türlü
düşmüyordun kağıda, bir birbirine düşerken gündüz gece
ve aklımda sadece afili Çin söylemleri kalıyordu nedense
_sevmek, bir gün mutlaka doğduğu yere varan bir nehirdir_
Çin’ce şarkılar da ezberlediğim olmuştur o vakitler
gözlerimi hafifçe büzüştürdüğümde...
_lV_
Sabrın sonunu göremedim elbet! Ama sorunlarını ezberledim sayende. Bir kere ya Çin’de nehirler ters akıyordu inandım buna ya da bunlar çokluk kandırmacaları idi. Takiyye pazarı voltaları ya da mezarlık türküleri gibi. Ama bir kere pilava değimişti kaşık ve zamandan münezzeh bir harita vardı önümde. Bir gün mutlaka yazacaktım nutkunu alabora eden ’o şiiri’. Ve serecektim irislerinin o en renkli, en havai cicilerini giyinmiş haline.
İşte burada faniyet zamana değiyor en çok. Ama acelem yok belki de ömrüm yetmez veya bir tufana denk gelir iştahım da bir mucize olur yazabilirim... Alaburuz saçlarım omuzlarıma yetişince, işte, Hak adımı okutmadan yanına çağırmadan önce önce...
su suya tanıdık gelirdi belki
ama ben yağmuru anlatmayacaktım ki; sana
çünkü bilirdin herkes gibi
kararlıydım, şelale gibi doludizgin cümlelerim olacaktı
ve ritmini bulmuş bir şimedifer gibi
ne var ne yok katacaktım ardıma
bazen yaz yağmuru yalayacaktı yanaklarını
bazen gece ortası, bir karantina oturacaktı gözlerinin elasına
ama mutlaka karanfil mühürler yoklayacaktı
dudaklarından indirip bastığında göğsüne adımı
ve mutlaka, şangırtılı bir yağmur gibi düşecektim iliklerine
işte, karınca harfleriyle ama fil nefesiyle seslenecektim yüreğine...
işte’ o şiiri ’ yazabildiğimde...
hâlâ yazıyorum sevgili
hâlâ buduyorum sefil benliğimi
farkında mısın bilmiyorum!
hâlâ yağıyorum yüzüne
saçlar kırkidindi yağmurları
ve dertlerim hüzün tepmiş muson!
iki ağlama arası yaşamaksa adın
bil ki;
iki şükür ardı, erketeye yatmış koca bir dağ hâlâ
yazıyorum yazmasına da;
o tükenmez s a n d ı k l a r ı m d a n
takvası sallanır dudaklar kaldı bir tek geriye!..
hem
ben seni unutacağım bir gün sevgili...
’O şiiri ’yazabildiğimde...
...
ToprağınSesi
.
5.0
100% (6)