27
Yorum
11
Beğeni
5,0
Puan
2598
Okunma

OĞLUM
1
Sen şimdi, dağların içi gibi dolusun oğlum
Hazırsın patlamaya bir dolu mavzer gibi.
Sıksan, suyu çıkmaz taşların belki.
Gerek de yok buna zaten, öyle değil mi?
Ama en azından,
Kapıları vurup da çıktığın zaman
Yürüdüğün zaman
Yüzüne tebessümler takınarak
Aşka gelir tamahından bastığın toprak.
Sen yürürken,
Belki de kendin bile hiç fark etmeden
Güneşli bir bahar geçer dolaştığın şehirlerden;
Titrer yerin yüreği korkuyla senden.
2
Sen şimdi,
Güneşin doğduğu yer gibisin oğlum
Kıpır kıpırsın,
Tohumun toprağı deldiği yer gibi.
Her sabah, açtığında pencereni hayata,
Bir çift turna geçer gözlerinin ucundan,
Bir kırlangıç, yıldırım hızıyla dalar içine
Tıpkı düşlerin gibi.
Sen şimdi,
Ağacın meyveye durduğu yer gibisin oğlum
Sensin süsleyen, yürüyüşünle caddeleri.
3
Gözlerinle okşar,
Gözlerinle öpersin sevdiğini bu yaşta,
Korkarsın dokunmaya ellerinle…
Yurdun gibi, halkın gibi büyür içinde
Büyür sol döşünde aşk adına verdiğin kavga.
O’nun içindir çıkışın meydanlara,
O’na armağandır kazandığın her vuruşma…
Ve zulanda, bir yangın büyütürsün uzaktan uzağa
Canın yanar, O’nsuzluk yüreğine dokundukça.
O da bilir bunu, bütün kadınlar bilir oğlum
Ama söylemezler kimselere.
Sadece kızarır yanakları sana bakıp gülünce
Bir çığlık akar gözlerinden ipince
Doğulu bir tanımsındır artık sen,
Aklı çaresiz kılan, platonik bir felsefe,
Onun, ışıl ışıl bakan gözlerinde.
4
Sen şimdi, taşmaya hazır bir nehir gibisin oğlum
Bereketler dağıtansın geçtiğin vadilere.
Ben de senin gibiydim,
Anca senin yaşındaydım,
Sen dünyaya geldiğinde.
Baba olmak, güzel bir şeydi inan,
Gökyüzünü kavramak gibi bir şeydi bütün gövdenle;
Kök salmak gibi bir şeydi toprağın derinliklerine.
5
Sana bir sır vereceğim oğlum,
Bunu sakın kimselere söyleme.
Geride bıraktığım elli yıllık ömrümde,
Üç kez mutlu oldum dersem sakın üzülme.
Biliyorum ki birçok insan
Bir kez bile yaşayamaz bu duyguyu ömrünce.
6
Sen, “ikisin” oğlum,
“Bir avuç köz yutmaktı” diyelim birincisine.
Bir sevda meselesi yani,
Sen de bilirsin bunu.
Yaşadındı kaç kereler,
Bana hissettirmesende.
Sanma ki bilmiyorum
Gidip de dönmediğin geceleri!
On beşinde var mıydın Natali’yi sevdiğinde?
Deli divaneydin sanki
Sokaklara atıyordun kendini,
Ateş olup kaynıyordu içinde,
O güzelim Bişkek şehri…
7
Ben de aynı yaşlardaydım seninle,
Daha on beşinde var-yoktum
İçime o yangınlar devrildiğinde.
O’naydı yediğim her lokmanın yarısı,
Onu görüyordum, baktığım her nesnede.
İlk defa rakı içtim onun için meyhanelerde
Ve sonra da ağladım gizli gizli yatağımda
Şeri’yi başkasına verdikleri gece.
Sarılıp da bir ağacı sökecek kadar
Dünyayı yerinden itecek kadar doluydum oğlum
İlk aşkımdı ne de olsa
İlk çatlayışı içimdeki tohumun…
İnsan öleceğini sanıyor, biliyor musun?
Ölmeyi çok istiyor en azından
Ama ölemiyorsun.
İçinde, dünyayı koysan dolmayacak bir boşluk
Bir ömür o boşluğu taşlayıp duruyorsun.
8
İlk aşkım diyorsam,
Sanma öyle çeşit çeşit sevgilim oldu.
İlk onunla kanadı içim,
Onunla da acıdı durdu.
Bir kurşun düşün oğlum,
Sıkılmış birden bire gövdene
Ve saplanıp kalmış en tehlikeli yerine.
Düşün ki sen, yaralı ve suskunsun,
Ve içine saplanan o mendebur kurşunu
Bir ömür, taşımaya mahkûmsun.
9
Seni, onun doğmasını ne çok isterdim oysa
Sana can vermesini canından…
Uzatıp da boynunu ak bir kuğu gibi
Kar beyazı memesinden seni emdirmesini…
Birlikte olmamızı ne çok isterdim oğlum
Seni birlikte sevmeyi, okşar gibi birbirimizi.
Ama olmadı işte,
Biz, yolumuzu kaybettik savaş mevzilerinde.
Yaban ülkelere döndü içimiz
Düşman ordular besledik gövdemizde.
Herkes, kendi sevdasının savaşını verirken
Biz, mutluluk aradık başkasının sevgisinde.
10
Ama sen, bizim gibi yapma oğlum
Sakın ola yele verme sevdanı.
Hiçbir deniz,
Sevginden daha derin değildir inan,
Ondan başka hiçbir güneş,
Isıtamaz içindeki ülkeni.
Gün olur da,
Taşlarla kovulursan kapısından,
Dövülüp itilirsen bir kedi gibi,
Çekip gitme.
Gücenme kaprisinden,
Bir daha, bir daha dene.
Bekle öfkesinin dindiği anı,
Var üşü birkaç gün, yüreğinin eşiğinde.
11
Üçüncü mutluluğum,
Say ki benim ilk doğumum.
İlk kitabım yani benim,
Yani benim yasaklı “Sorgu”m.
Ellerime alışım onu sevgiyle,
Sımsıcak dokunuşum ciltlerine
Her yeri mürekkep kokuyor henüz,
Sayfaları bile açılmamış bir düşünsene!
O gün, dünyanın en iyi şairi bendim sanki
Sanki ulu bir dağın üstündeydim
Ve bütün dünyaya haykırıyordum.
12
İşte böyle oğlum.
Şimdi, daha iyi anlayacaksın,
Bazı zamanlarda neden ben
Ayaz bir gece gibi soğuktum.
Neden başımı kitaplara yasladım
Bir kadının yüreğinden daha çok
Neden bazı geceler
Sabahlara kadar okudum durdum.
Sizi, azarladım bazen,
Oysa sözcüklere kızıyordum.
Kabil olmuyordu yüreğimin tasviri.
Kirli bir su gibiydi içim
Bir türlü durlanamıyordum.
13
Daha mutlu olmayı isterdim tabi.
Hem de çok isterdim,
Bir kez olsun aynalarda
Kendimi gülümserken görebilmeyi.
Ne kadar isterdim, bilemezsin ne kadar
Koşup da kucağıma atıldığınız akşamlar
Yürekten bir kahkaha atabilmeyi.
14
Seni ve kardeşini
Hayal ediyorum da bazen
Kollarınızda gerçek birer sevgili
Çıkıp da geliyorsunuz bir akşam vakti.
Bahtiyar oluyorum sanki gerçekmiş gibi
Mutlu oluyorum bütün aşklarıyla yeryüzünün
Tek kurşunla dürüyorum defterini bir daha
Kuduz bir hayvan gibi yüreğimde hırlayan hüznün.
“Mutlu ol!” diyorum kendi kendime
“Bırak şeytanlar taşlamayı içinde!”
Ama olmuyor işte
Söz konusu aşksa eğer,
Söz konusu sevdalıksa
Bir defa yanan ateş bir daha sönmüyormuş meğer
Bir daha dinmiyormuş içindeki kanama.
Sen, sevdanı taşlara çalma oğlum
Sahip çık yüreğini açtığın kıza.
Ardına bakıp da yıllar sonra
İçinde bin bir çeşit pişmanlıkla
Oğlun için böylesi şiirler yazma.
İnsan, bir buluttur ne de olsa,
Gün gelir, ayrılır artı ve eksi kutuplara.
Nasıl yağmur olup yağardı yoksa?
Bir nisan akşamında, sevdiğinin saçlarına.
Nasıl suya dönüşürdü o buhar?
İçimizde yıldırımlar çakmasa.
Elbette irkilecek sesinle doğa
Sen, irkileceksin arada bir acılarla.
Yoksa varılmıyor hayatın duldasına
Uçup da gidiyor bir zaman sonra
Yüreğinle beslediğin o bencil Anka
Bir başına yaşıyorsun her şey gibi kahrı da.
Bir başına kalıyorsun karlı bir kış ortasında.
Kayboluyor adını andığın her nesne
Ölüm bile dönüp de bakmıyor yüzüne
Bir kırılma yaşıyorsun iki döşünün arasında
Bir ince sızı sırtının tam ortasında
Yetmiyor artık kanındaki ecza
Yetmiyor göğsünü zorlayan hınç
Her şeyi yeniden başlatmaya.
22 Mayıs 2009/Bişkek
5.0
100% (26)