Gün geldi ağladığım günlere ağladım. hz. ebubekir
ebadem
ebadem

YAŞAYAN BİR ÖLÜNÜN İÇİNDEKİ SES

Yorum

YAŞAYAN BİR ÖLÜNÜN İÇİNDEKİ SES

1

Yorum

0

Beğeni

0,0

Puan

1132

Okunma

YAŞAYAN BİR ÖLÜNÜN İÇİNDEKİ SES



-Önsöz-

İşte bu yazdıklarım,
Karanlığın tam ortasında,
Gölgesi bir sıvaya rehin verilmiş.
Ağır ve suskun zamana inat,
Başı iki el arasına gizlenmiş.
Ve bir mum aydınlığında,
Mahzun haline hıçkırarak ağlayan,
Ve yalnızlığın lal olmuş girdabında,
Düşünceye verem yaşayan,
Ve efsunlu bir cigara efkarında,
Rüzgardan yol soran bir adamın,kimliksiz hikayesidir.
Ve sadece içindeki sesle dertleşen bir halin, hazin mukaddimesidir.
Ve mutlaka herkesin yüreğinde böyle bir adam gizlidir.

-Mukaddime-

Yağsız kalmış gıcırtılı bir kapının üstüne,
Boyun bükerken gül tokmak.
Islanmış ayaklarına aldırmadan bekleyen bir adamın dilinde,
Hep aynı mısra “İnadına Yaşamak”!
Aldırmadan omuzlarına çöken birkaç yıldız huzmesine
Sağ yanağında soğuğa teslim tuzlu bir yaş kümesine.
Sayarken yitik ve çaresiz buhranların sayısını.
Ve bir teselli ararken ve sararken bu aşkın acısını
Hele nasırlaşmış elini uzatırken, kapındaki gül tokmağa
Ha bu arada selam verdin mi diye sorarsa bir ses,
Ayşegül’e, hani bizim şu doktora.
Sonra göz kırpıp bahçedeki asmaya
Ve kırılmadan soğuk vurmuş goncaya,
Hani titreyerek, içindeki ürperen ben’le,
Ve ayazda kararmış bir tenle,
Acını sezdirmeden kapıdaki ite.
Haydi yüzüne bir buse koyda gel.
Merak etme;
Biliyorsun terliğin aynı yerde,
Aynı yerde hüznüne bulaşmış zamansız korkuların.
Aynı yerde hasretine celp olmuş anıların.
Varmadan terhisine Azrail’in,
Ve yakmadan ışıklarını kabrin
Hele gel şöyle,gir içeri.
Isınsın gamzene puşt olmuş zemheri.
Yakma işte bir cigara, bak öksürüyorsun!
Ağlama desem dinlemezsin ki
Al işte ağlıyorsun.
Ağla bakalım,ağla! Alıştık nasıl olsa.
Ama ne olur göz yaşın düşmesin çorbamıza,
Ve hüznün doğranmasın lokmamıza.
Bilmez misin ki akrebi derin uykudadır hüzünbaz saatlerin.
Bakma öyle ne olur,bak yine dolu dolu oldu gözlerin.
Ve boğazımıza dizildi kesik, kesik sözlerin.


-Hüzünbaz-


Karnın doydu mu Engin?
İçer misin bir çorba daha?
Biliyorum limonsuzdu bu gün salata,
Sirkeyi de unutmuşsun.
Makarnayı salçalı severdin sen,
Bu gün ne hikmetse keççap koymuşsun.
Kusura bakma güldüm biraz.
Ah be koca bebek;
Biliyorum sen zaten sevmezsin çok yemek yemeği.
Sonra tatlı üstüne su içmeyi...
Biliyorum senin emziğine hüzün çalmıştı anan.
Ve dağ gibi bir devdi arkanda baban.
Gel haydi gel düşünüp durma hemen.
Daha dalında solmadı be yasemen.
Gel...Çayımız demlene dursun,
Suyunu çoktan koydum demliğin,
Mendilini unutma içinde seninle konuşan benliğin.
Neyse...Haydi kalk gidelim,
Düşelim hicrana müptela anılar girdabına.
Ve demir atalım hüzünbaz saatlerin rıhtımına.
Bir cigara yakalım mı şimdi ne dersin ?
Sonra konuşalım mı ordan burdan.
Dem vuralım mı siyasetten,
Ya da o sevdiğin dizideki nefret kokan karakterden.
Bu gün boş ver deyip geçelim mi ?
“Ulan biz mi kurtaracağız bu memleketi.”
Şaka, şaka...
Bakma hemen gözlerini kanatıp da bana.
Seni böyle görmek cehennem demek anla.
Neyse...Haydi kalk...
Kalk Engin!
Dökülmesin hemen gözyaşın lokmamıza.
Kalk gülüm,kalk dev adam kalk be....
Kalk...! Allah kahretsin işte be...!
Yakışmaz ela gözlerinde kan!
Ha bu arada yem verdin mi akvaryumdaki umudun balığına.
Baktın mı bu gün gözlerin dalarak suyun oynaşmasına.
Yine anılar dizildi değil mi kirpiğinden asude tespihine.
“Off” Haydi buyur...
Bir selam yolla; şimdi tam sıradır sevdiğine.

-Derde Dalış-


Hatırladın mı?
Kanadı kırık değildi eskiden turnaların.
Şarkılar hiç bu kadar vurmazdı insana.
Allah ve sen ve tevekkülün,
İşte buydu yürekte korlaşmayan külün.
Hatırladın mı?
Hüzne berdel verilmiyordu yakamozlar.
Ve hiç keman sesinde aranmıyordu anılar.
Dalıp, dalıp gitmeler yoktu bir yağmur tanesinin ardından.
Ve bizim eve hiç yol çıkmazdı cebeci istasyonundan.
Eskiden Kemal Sunal dünyanın en komik adamıydı senin için.
Senin için bir başkaydı Neşet Ertaş’ın vurdukça vuran türküleri
Nazlı bir gelinlik giyerdi her kış dağların,
Duvağını ter basardı bir ceylan soluğunda.
Eskiden bacalardan duman tüterdi,çarpık varoş evlerinin
Sobalarında umut yakardı anneler.
Belki de bunun için verem olurdu kundağında bebeler.
Veremi yanandan değil de korkudan, yokluktandı.
Hatırladın mı?
Nefessiz kalırdı menekşeler,unuturdu fotosentez zamanlarını,
Ve göz yaşların söndürürdü bir mumun ışıktan yarınlarını.
Hatırladım da pencerenden ilk gamzene düşerdi yakamozlar,
Ve yıkılan dünyanın seyrinde yüreğine saplanırdı molozlar.
Hırçın bir kuğu kuşu ölürdü, kefeni derisinden ak.
Şimdi tam sırası be koca bebek haydi bir cigara yak.
Duman ver yalnızlığın ciğerine,ağır ve suskun.
Avuçlarından sesi gidene kadar ağla, bu kabuslu yokluğun.
Hatırladım da kimsen yoktu içindeki benden başka,
Giz eklerken bile ben vardın aşikar sırra.
Başını daya desem göğsüme,göğüs senin, ben seninim,
Susma gayri ne olur,hayat senin ,can seninim.
Bak çayın bitmiş,baş eğmiş ince belli bardağın,
Doldur dumanı tütsün şu bir bardaklık saltanatın.

-Hulasa-

Zaman geçmez inadına Monna Rozanın,
Zambaklar açmaz en ıssız yerlerde.
Sarı saçları kesilmiştir dibinden Mihriban’ın
Ve ne yazık ki ayrılıktan zor bellenmiştir ölümler.
Sonra bir duman alır saçlarının yelini,
Kırılır kalemi Cemal Safi’nin.
Gri bir is kalır kursağında lokmanın.
Ve bir can düşer,gömleğine korkmanın.
Şimdi sarıp kollarını göğüs kafesinin paraleline,
Ve eğip başını sağ omuzundaki meleğin dizine.
Bir ayrılık türküsü daha söylemenin vaktidir.
Sen sus istersen bu gün ben söyleyim o türküyü,
Ve bitirelim türkünün ardından bu öyküyü.
“Fikrimden geceler yatabilmirem,
Bu fikri başımdan atabilmirem
Neyleyim ki sene çatabilmirem
Ayrılık ayrılık aman ayrılık
Her bir dertten ala yaman ayrılık”
Engin,ey yaşadığım hayatın sahipçesi,
Ve otuz bir yıllık masumiyetin tarihçesi.
Dur zamanı değil şimdi;
Düşmesin gözkapağın ela renkli mâbede.
Kapanmasın kara bir bulut gibi sessizce.
Daha kaç kez dokunulacak bir gül tokmak,
Ve her gece ıslatılacak bir yanak var.
Şimdi değil,şimdi değil bırakıp gitmek beni yüreğinin bir yerinde.
Konuşsana...
İki kelime etsene,sigarandan bir soluk daha çeksene.
Hayır...Hayır engin şimdi değil,
Şimdi değil,şimdi ölme!


Engin Badem

Paylaş:
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Şiirlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Şiiri Değerlendirin
 
Yaşayan bir ölünün içindeki ses Şiirine Yorum Yap
Okuduğunuz Yaşayan bir ölünün içindeki ses şiir ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
YAŞAYAN BİR ÖLÜNÜN İÇİNDEKİ SES şiirine yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
me
melih, @melih
17.8.2007 13:12:28
şiiri okurkrn telofonum çaldı kapadım hemen..serbestte bu kadar güzel uyum ahenk ve anlatım..mükemmeldi.

çok etkileyici çarpıcı.sesli dinlenilebilmesi için çaba verirseniz sevinirim..
Kurdela takmak gibi bir ödül var saniyorum .pek bilmem o işleri..Bu dizeler ondan ama.

saygılarımla.

cemilmelih.
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL