2
Yorum
1
Beğeni
5,0
Puan
847
Okunma

küçük göller gibi
uykusuz bir sisin içinde
biriken su
gözlerimiz
şimdi uçurumlardan düşen
rüzgarların halinde
yosunun kokusundan
kendini sakınıyor güneş
susuyor rengi sabaha
avluda kıyam ettiğimiz gün
alnına koyunca ellerimi
iki güvercin dudağının
çocukluğumun
dizlerini hatırladım kesik kesik
kırılan elvan gazozu şişesini
suya tuttum kanımı
aldı başını gitti benden sevi
öyle böyle büyüdüm işte
hangi denizlerden
inciler çıkartır mercan avcıları
bilinmez ki nasıl
sundurmada kuruyan süngerler
hasretinden kavrulur
denizlerimde
bakınca gözlerine
tanıdıklarından geçip gider Tanrı
ona her ölümlü yalvaçtır
dilinden emdiğim
sözcükler verirsin bana o an
mesafeler süzülür içimde
adam bir avluda durur
dört yanı taş ve ranzada demir kiri
içine düştüğüm pusu
‘’ kadınımın gözleri ‘’
5.0
100% (3)