17
Yorum
5
Beğeni
5,0
Puan
2084
Okunma

“Soluksuz nidası alev alırken rüzgarın
yağmur sağıyordu uzak ikindiler
kimse örtmedi
üzeri açık kaldı
gönül sadağının ”
*
kanat çırpar güzler, dönünce yüzünü
nevbahara
sözden medet ummaz,
ağlaktır aynalar
kim bilir kaç dokunuş uğurlanır
kızıl mahreminden,
göğüs çatalına düşer
bir kaç damla
arlı/ yaş
ah gider
vah hayıflanır
geride
yabancı bir yüze bakar gibi
kondurulur öpüş
kısılır heyecanın sesi aheste
meczup yüreğinde
kürek kırar kayıkçı
kalem lanetlidir artık
gece esmer
çingene yüzlü imgeler dizelenir
tezgaha
hırpalanır aşk-ı virane
bilmezsin
darağacını kim süsler gerçekte
ya da
melekle şeytanın incecik farkını
soytarı silüetler tünerken en küçük bir sebepte
düşünmezsin
akbabalar da ağlar mı, diye
hadi şimdi
uyut dimağındaki sarı saçlı bebeği
ve
doldur
küçücük bir an’a küllerini
sinerken köşesinde bir ehl-i keyif
avucunun en derin çukuruna sarıp
yüzünün,
daracık eksenini
korkmadan çek,
körpe bir aşkın
pimini
Çiğdem Parlayüksel
5.0
100% (13)