( Not: Her sitede adımın ve şiirlerimin olmasını istemediğim için; yazılı izin alınmaksızın şiirlerimin tek tek ya da blok olarak kendi kayıt ettiğim sitelerin dışında yayımlanmasına izin vermiyorum.)
Paylaş:
5 Beğeni
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Şiirlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Bir siir ki bu siirden manalar , konular , gondermeler , dokunmalar v.s hulasa herkes kendine bir yer bulabilir gibime geliyor . Duygularimin bittigi ve basladigi yerdeyim . Tebriklerimle . Hocam saygilar ve selamlar..
Affetsin beni hece yazanlar ama hecenin de serbest şiirden orjinallik açısından bir farkı yok yazma anlamında. Yani hangi türden olursa olsun cidden özgün ifadeler ve bulmak zor şiirlerde. Bu anlamda hem özgün hem de dokunmayan bir dokundurma vardı şiirinizde. Sevdim ben. En çok da "Düş yüreğimden" ironisi oldukça hoş yer almış şiirde. En azından benim için ironik bir söylemdi ve tam da yerli yerinde olmuş. Kutlarım.
Şiiri okuyunca “acaba eleştirilmek için mi yazıldı bu şiir?” diye düşünmeden edemedim. Çünkü şimdiye dek yazdığı birçok şiirle kıyaslayınca “hayır, bu olmamış” diyebildiğim bir şiir.
Aslında şiirleri eleştirmek gibi bir huyum yoktur. Niye mi yok? Çünkü gönlüm istiyor ki, kimseyi şiirden soğutmayayım...
Eleştiri kimini yaralayıp şiirden soğutur, kimini de hırslandırarak iyi şiirler yazmak üzere daha çok okumaya, bilgi edinmeye, bilgiyle yeteneğini birleştirip iyi şiirler yazmaya yöneltir. Ama şiirinin eleştirilmesini isteyen, istemeyenden çok çok daha azdır…
Bir ustanın şiirini eleştirmek haddim değil ama yine de birkaç söz yazmadan edemeyeceğim. Lâkin,her ne kadar haddim değilse de eleştirmek; hakkımdır diyorum. Çünkü hece şiirlerini ilk Sayın Oflu’nun kaleminden dökülen dizelerle seven biri olarak hakkımdır diyorum.
Neyse, bu kadar övgü yeter. Biraz daha översem millet beni yalakalıkla suçlayacak...
Şimdi şiire gelelim…
Hece ölçüsü 6+1 olan bir şiirde ayak olarak kullanılan kelimeler ise şunlardır; “karartma, kabartma, abartma, ağartma, sarartma, çıkartma, morartma”
Gerek ayak olarak kullanılan kelimeler gerekse sonlarında kafiye olarak kullanılan kelimelerin seçimi biraz kolaylığa kaçmış gibi. Sıradan ve sıkça kullanılan kelimeler olarak gördüm. Daha özenle seçilebilirdi kelimeler…
Ölçü ve kafiyesiyle şiir diyebiliriz, ve hatta mükemmel… Ama anlam olarak tutmadı beni. Aklım karıştı. Kim kime sesleniyor? İçinize mi sesleniyorsunuz, dışınıza mı? Nefsinizle mi kavganız, muhatabınızla mı?
Yorumları okudum. Ve gördüm ki benim gözüme çarpan bir başka arkadaşında gözüne çarpmış… Anlam kayması yani anlam karmaşası…
"Mevlânâ anılmak mâdem kolaydı Sor hele tarihe kaç tane saydı? Hangi densiz beni o’na denk saydı Benzimi sarartma! Düş yüreğimden"
"Mevlânâ anılmak mâdem kolaydı” Bu dizeden şimdi biz ne anlamalıyız? Anladığım, sizi biri ya da nefsiniz “"Mevlânâ” yerine koymuş ve siz “hayır, ben Mevlânâ değilim!” diyorsunuz. Diyorsunuz demesine de, sizce eksik kalmamış mı bunu anlatmaya bu dize? Peki, ikinci dize? Neyi kaç tane saydı? Yani sayılan ne? Mevlânâ’yı mı, elmayı mı, armudu mu?
Çok uzatmadan son kıta için de bir iki söz edip, affınızı isteyerek ayrılacağım sayfanızdan.
“Bilirsin! Sabrım yok, dinlemem hatır Topla aveneni bağrında yatır Zaten varın yoğun kupkuru çadır Onu da morartma! Düş yüreğimden...”
Bu kıta tehditkâr bir kıta… Tehdidi beni ilgilendirmez. Benim aklım kıtanın 4. dizesine ve bu dizede kullanılan “morartma” sözcüğüne takıldı. Çadırın morartıldığını da ilk sizde duyuyorum... Hiç şiirsel değil. Ama hiciv şiirinde kullanılabilir elbette…
Ne diyelim üstat, yüreğinizdekinin tez günde düşmesini dilemekten başka… Düşmezse, onu o yürekten alıp, kupkuru çadırını evire çevire, adam akıllı dövüp, bir yerlerini morartacaksınız valla...
Not: Meğerse yorumlarımızda kullandığımız gülme ikonları bir insanın ciddiyetsiz olduğunu gösterebiliyormuş. Vah ki, vah! Ne günlere kaldık... İkonları kaldırdım. Kaldırmayabilirdim de, çünkü benim ciddiyetim bir ikonla sarsılacak cinsten değil... Ama kaldırdım, daha fazla muhataf olmamak adına...
Saadet Ün tarafından 12/8/2010 9:37:07 PM zamanında düzenlenmiştir.
Sizi, küçücük bir ikon mu rahatsız etti yoksa şiirinize yaptığım eleştiri mi? Bunda lütfen samimi olun.
Ayrıca da ben ciddiyetimi bilen biriyim. Eğer benim ciddiyetim bir gülücük işaretiyle gidecek kadar basitse vah halime!
"Beni tanıyanlar şiire verdiğim önemi, ciddiyeti ve her şiirin eleştiriye açık olması gerektiğini söylediğimi de bilirler. Ama bir şeyi daha bilirler ki, o da; özellikle bayanların gülücüklü, laubali, kendini bilmez ifadelerinden hiç hoşlanmadığımı!
O gülücükleri oradan kaldırırsanız size uzun zamanlar önce söylediğim “ ciddi olun “ uyarısına tekrar vurgu yapmak zorunda kalmam ve hep şikâyet ettiğiniz “ beni rahat bırakmıyorlar “ şikâyetinizi tekrarlamamış, olası yaşanacakları yaşamamış, şiirlerinizi pasiflememiş ve üyeliğiniz bir daha iptal etme durumunda kalmamış olursunuz!"
Hem bu yazdıklarını pek hatırlayamadım... Uzun zamanlar önce... Galiba en kolay yolu bu değil mi, bir kadını susturmak için... Nasıl olsa inananlar olur. Ben sizi değil, şiirlerinizi tanıdığımdan söz ettim. Sizi tanısam tanısam ne kadar tanıyabilirimki? Üstelik bir de tehdit ediyorsunuz. Yazık! Acaba site yönetimi sizin elinizde mi ki, bu denli kendinizden emin konuşuyorsunuz, üyeliğimin pasiflenmesi ve iptal edilmesi konusunda?
Bakınız, demek ki, “ beni rahat bırakmıyorlar “ demekte haklıymışım. Şu an sizin de yaptığınız bu. "Çamur at izi kalsın" Vay be!
Tamam, gülücüğü kaldıracağım ama yorumum kalsın. Üyeliğimi iptal ettirseniz bile yorumum kalsın, sildirmeyin.
Ve son söz olarak şunu diyorum ki, Ciddiyetimi bilseydiniz hazır ola geçerdiniz... Bu da gösteriyor ki,(yani yazdıklarınız) beni tanımıyorsunuz...
Uzatmak istemiyorum. Bu çamurlardan korktuğum için değil, sizinle daha fazla muhatap olmamak içindir.
Sanırım beni “ falancı serbestçe eleştirebilsin diye bu şiiri yayımladım “ diye not düşenlerle karıştırdınız. İnsanları küçük kendini büyük görenlerden hiç olmadım.
Beni tanıyanlar şiire verdiğim önemi, ciddiyeti ve her şiirin eleştiriye açık olması gerektiğini söylediğimi de bilirler. Ama bir şeyi daha bilirler ki, o da; özellikle bayanların gülücüklü, laubali, kendini bilmez ifadelerinden hiç hoşlanmadığımı!
O gülücükleri oradan kaldırırsanız size uzun zamanlar önce söylediğim “ ciddi olun “ uyarısına tekrar vurgu yapmak zorunda kalmam ve hep şikâyet ettiğiniz “ beni rahat bırakmıyorlar “ şikâyetinizi tekrarlamamış, olası yaşanacakları yaşamamış, şiirlerinizi pasiflememiş ve üyeliğiniz bir daha iptal etme durumunda kalmamış olursunuz!
Ciddiyet güzel şeydir!
Serbestçe eleştirebilirsiniz elbette. Değil sizin hiç kimsenin hiçbir eleştirinin beni şiirden soğutması mümkün değil. Yine tanıdığınızı söylediğiniz birini tanımamışsınız.
Usta gördüğünüz birinin şiirini eleştirmek suç değil ama aklınız sıra alaycı ifadeler kullanmanız elbette haddiniz değil. Hiç kimsenin değil.
“Hece ölçüsü 6+1 olan bir şiirde ayak olarak kullanılan kelimeler ise şunlardır; “karartma, kabartma, abartma, ağartma, sarartma, çıkartma, morartma” Demişsiniz..
Ben, “ 6+1 “ dediğiniz hece sistemini hatırlayamadım. Bu yeni bir sistem mi? Siz mi icat ettiniz? 6+1 ?
"Mevlânâ anılmak mâdem kolaydı” Bu dizeden şimdi biz ne anlamalıyız?
Bunu ve şiirden ne anladığınızı sizin anlayışınız belirleyecek.
Benim sayfama uğradığınızda lütfen seviyeli ve ciddi olun sadece şiir konuşun.
Öncelikle “ Gel de Yazma” isimli şiirinden dolayı Saygıdeğer üstadımızı kutuluyorum. Şairin “ şiire “ seslendiğini söylediği mısraları gerçek manada harika buluyorum.
İlk defa bir şairden "şiire" seslendiği bu tarz bir şiir okuduğumu herkese duyuruyorum.
Şiire çok emek veren, şiirin çok çilesini çeken, şaire ve şiire olanca samimiyeti ile yüz ve yürek olan Üstadın; iç sesinin dışa yansıyan aydınlığı olarak görüyorum bu anlamlı, sıradışı, ahenk ve müzikalite yoğunluğu, insanı peşisıra sürükleyen akıcılığı olan şiiri.
Kelimeler köşetaşı, mısralar çelikten sütunlar, dörtlükler yedikule surları gibi sağlam.
Değerli şiir ustası, sitemiz şairlerinin birçoğunun üstadı adeta yalvarıyor şiire; "düş yüreğimden" diyor.
Senin yüzünden çok geceler uykusuz kaldım. Seni anlamak için okudum, seni hakkıyla anlatmak için aralıksız yazdım. Seni tanıtabilmek için ana sütü gibi helal terler döktüm, düşündüm, konuştum, ağladım, güldüm, efkârlandım, diyor.
Şairin şiire, has şiire seslenişinin yürekten yüreklere sunulan terennümleriydi dillendirdikleri...
Şiirin engellerini, şiirin dağını, tepesini aşa aşa yorulduğunu söyleyen şair, "öfkemi kabartma" diyerek şiire kendi lisanınca gözdağı veriyor.
“Vebâlime denk mi kestiğin ceza?/Eyyûb sabrı bile göstermez rıza” söyleyişi ile şiire, hele de gerçek şiire ulaşmanın çok emek, çile gerektirdiğini, bunun neredeyse Eyyûp sabrına denk geldiğini idraklerimize sunuyor. “Gördüm ki ateşte, cımbızda yokmuş/ Fikir çilesinden büyük işkence” diyen üstatların üstadı Necip Fazıl Kısakürek üstadımız gibi şiir çilesini en büyük çile sayıyor, “şiirin, soylu şiirin, kalıcı şiirin peşinde olanlar, Eyyup sabrını da kuşanmalılar” diyor, erbabının anlayacağı bir lisanla.
Şairin demeden dedikleri daha doğrusu dediklerinden hareketle anladığımız şudur:
Sabırsız, acı ve çileye katlanmadan, bir çini işçisinin titizliği ile çalışmadan, hafakanlar görmeden, az gelen gündüzlere gecelerden vakit katıp zamanını çoğaltmadan, şiir denen erdeme ulaşmak, Yunus Emre gibi, Mevlana gibi şiir ve gönül mimarlarının saygınlığa kavuşmak, gönül gülistanında fikir gülleriyle, his ve mana bülbülleriyle buluşmak mümkün değildir
Züğürt tesellisi emek ve ciddiyet, samimi olmayan niyet, husumet, boş laf ve hep aynı tarz ve söyleyişler başarı getirmez.
Üstat şair, şiirin her dörtlüğünün dördüncü mısralarında yakını söyleyip uzağı kastediyor… Şiire seslendiği şiirde laf anlamaz, söz dinlemez, art niyetli, kendini beğenmiş, emek ve ciddiyet fukarası, niyeti arızalı şairlere; öfkemi kabartmayın, birtakım şeyleri abartmayın, bana işkence yapmayın, bu işin ciddiyetine uygun davranın ikazını iletiyor. Yoksa “Nefi veya Neyzen gibi hiciv oklarıma hedef olurusunuz” mesajını duyuruyor tüm yürekliliği ile.
Usta şair “eza/ceza/ rıza”, “ciddiyet /niyet / âfet” ve “hatır /yatır/ çadır” gibi isimlerden oluşturduğu kafiyelerle her zamanki gibi zoru başarmış. Bazı üstat şairlerin “ kuşta kanat gibidir” dedikleri kafiye ile şiirini kanatlandırmasını bilmiş. Çoğunlukla tam kafiyelerden ilmek ilmek örmüş bu derin anlamlı, ahenkli ve etkili şiirini.
Bu şiir vesilesiyle şu gerçekleri bir kere daha anlama fırsatı bulduk:
1)Şiir, baştan sona ciddiyettir. 2)Şiir, bir çile ve sabır işidir. 3)Şiir, bir çini işçisinin titizliğini gerektirir. 4)Şiir, gerçek manada üstün idrak sahibi olmayı, çok gayret göstermeyi zaruri kılar. 5)Şiir, yeniliktir, orijinalliktir. 6)Şiir, kalıcılıktır. 7)Şiir, ezelî ve ebedî gerçeklerin ısrarlı takipçisidir. 8)Şiir, zamana dayanabilmektir. 9)Şiir, yüreğin sesini yürekli bir şekilde yüzü ve yüreği olanlara sunabilmektir.
Bizleri düşündüren, yüreğimizin sesi olan, bir kere daha şiir üzerine düşünmemizi sağlayan ve böylesi gerçekleri dillendirebilmemize imkân veren şiirinden dolayı saygıdeğer üstadımıza teşekkür ediyor, her günü güzel olsun diyoruz.
Sizi, küçücük bir ikon mu rahatsız etti yoksa şiirinize yaptığım eleştiri mi? Bunda lütfen samimi olun.
Ayrıca da ben ciddiyetimi bilen biriyim. Eğer benim ciddiyetim bir gülücük işaretiyle gidecek kadar basitse vah halime!
"Beni tanıyanlar şiire verdiğim önemi, ciddiyeti ve her şiirin eleştiriye açık olması gerektiğini söylediğimi de bilirler. Ama bir şeyi daha bilirler ki, o da; özellikle bayanların gülücüklü, laubali, kendini bilmez ifadelerinden hiç hoşlanmadığımı!
O gülücükleri oradan kaldırırsanız size uzun zamanlar önce söylediğim “ ciddi olun “ uyarısına tekrar vurgu yapmak zorunda kalmam ve hep şikâyet ettiğiniz “ beni rahat bırakmıyorlar “ şikâyetinizi tekrarlamamış, olası yaşanacakları yaşamamış, şiirlerinizi pasiflememiş ve üyeliğiniz bir daha iptal etme durumunda kalmamış olursunuz!"
Hem bu yazdıklarını pek hatırlayamadım... Uzun zamanlar önce... Galiba en kolay yolu bu değil mi, bir kadını susturmak için... Nasıl olsa inananlar olur. Ben sizi değil, şiirlerinizi tanıdığımdan söz ettim. Sizi tanısam tanısam ne kadar tanıyabilirimki? Üstelik bir de tehdit ediyorsunuz. Yazık! Acaba site yönetimi sizin elinizde mi ki, bu denli kendinizden emin konuşuyorsunuz, üyeliğimin pasiflenmesi ve iptal edilmesi konusunda?
Bakınız, demek ki, “ beni rahat bırakmıyorlar “ demekte haklıymışım. Şu an sizin de yaptığınız bu. "Çamur at izi kalsın" Vay be!
Tamam, gülücüğü kaldıracağım ama yorumum kalsın. Üyeliğimi iptal ettirseniz bile yorumum kalsın, sildirmeyin.
Ve son söz olarak şunu diyorum ki, Ciddiyetimi bilseydiniz hazır ola geçerdiniz... Bu da gösteriyor ki,(yani yazdıklarınız) beni tanımıyorsunuz...
Uzatmak istemiyorum. Bu çamurlardan korktuğum için değil, sizinle daha fazla muhatap olmamak içindir.
Sanırım beni “ falancı serbestçe eleştirebilsin diye bu şiiri yayımladım “ diye not düşenlerle karıştırdınız. İnsanları küçük kendini büyük görenlerden hiç olmadım.
Beni tanıyanlar şiire verdiğim önemi, ciddiyeti ve her şiirin eleştiriye açık olması gerektiğini söylediğimi de bilirler. Ama bir şeyi daha bilirler ki, o da; özellikle bayanların gülücüklü, laubali, kendini bilmez ifadelerinden hiç hoşlanmadığımı!
O gülücükleri oradan kaldırırsanız size uzun zamanlar önce söylediğim “ ciddi olun “ uyarısına tekrar vurgu yapmak zorunda kalmam ve hep şikâyet ettiğiniz “ beni rahat bırakmıyorlar “ şikâyetinizi tekrarlamamış, olası yaşanacakları yaşamamış, şiirlerinizi pasiflememiş ve üyeliğiniz bir daha iptal etme durumunda kalmamış olursunuz!
Ciddiyet güzel şeydir!
Serbestçe eleştirebilirsiniz elbette. Değil sizin hiç kimsenin hiçbir eleştirinin beni şiirden soğutması mümkün değil. Yine tanıdığınızı söylediğiniz birini tanımamışsınız.
Usta gördüğünüz birinin şiirini eleştirmek suç değil ama aklınız sıra alaycı ifadeler kullanmanız elbette haddiniz değil. Hiç kimsenin değil.
“Hece ölçüsü 6+1 olan bir şiirde ayak olarak kullanılan kelimeler ise şunlardır; “karartma, kabartma, abartma, ağartma, sarartma, çıkartma, morartma” Demişsiniz..
Ben, “ 6+1 “ dediğiniz hece sistemini hatırlayamadım. Bu yeni bir sistem mi? Siz mi icat ettiniz? 6+1 ?
"Mevlânâ anılmak mâdem kolaydı” Bu dizeden şimdi biz ne anlamalıyız?
Bunu ve şiirden ne anladığınızı sizin anlayışınız belirleyecek.
Benim sayfama uğradığınızda lütfen seviyeli ve ciddi olun sadece şiir konuşun.
Öncelikle “ Gel de Yazma” isimli şiirinden dolayı Saygıdeğer üstadımızı kutuluyorum. Şairin “ şiire “ seslendiğini söylediği mısraları gerçek manada harika buluyorum.
İlk defa bir şairden "şiire" seslendiği bu tarz bir şiir okuduğumu herkese duyuruyorum.
Şiire çok emek veren, şiirin çok çilesini çeken, şaire ve şiire olanca samimiyeti ile yüz ve yürek olan Üstadın; iç sesinin dışa yansıyan aydınlığı olarak görüyorum bu anlamlı, sıradışı, ahenk ve müzikalite yoğunluğu, insanı peşisıra sürükleyen akıcılığı olan şiiri.
Kelimeler köşetaşı, mısralar çelikten sütunlar, dörtlükler yedikule surları gibi sağlam.
Değerli şiir ustası, sitemiz şairlerinin birçoğunun üstadı adeta yalvarıyor şiire; "düş yüreğimden" diyor.
Senin yüzünden çok geceler uykusuz kaldım. Seni anlamak için okudum, seni hakkıyla anlatmak için aralıksız yazdım. Seni tanıtabilmek için ana sütü gibi helal terler döktüm, düşündüm, konuştum, ağladım, güldüm, efkârlandım, diyor.
Şairin şiire, has şiire seslenişinin yürekten yüreklere sunulan terennümleriydi dillendirdikleri...
Şiirin engellerini, şiirin dağını, tepesini aşa aşa yorulduğunu söyleyen şair, "öfkemi kabartma" diyerek şiire kendi lisanınca gözdağı veriyor.
“Vebâlime denk mi kestiğin ceza?/Eyyûb sabrı bile göstermez rıza” söyleyişi ile şiire, hele de gerçek şiire ulaşmanın çok emek, çile gerektirdiğini, bunun neredeyse Eyyûp sabrına denk geldiğini idraklerimize sunuyor. “Gördüm ki ateşte, cımbızda yokmuş/ Fikir çilesinden büyük işkence” diyen üstatların üstadı Necip Fazıl Kısakürek üstadımız gibi şiir çilesini en büyük çile sayıyor, “şiirin, soylu şiirin, kalıcı şiirin peşinde olanlar, Eyyup sabrını da kuşanmalılar” diyor, erbabının anlayacağı bir lisanla.
Şairin demeden dedikleri daha doğrusu dediklerinden hareketle anladığımız şudur:
Sabırsız, acı ve çileye katlanmadan, bir çini işçisinin titizliği ile çalışmadan, hafakanlar görmeden, az gelen gündüzlere gecelerden vakit katıp zamanını çoğaltmadan, şiir denen erdeme ulaşmak, Yunus Emre gibi, Mevlana gibi şiir ve gönül mimarlarının saygınlığa kavuşmak, gönül gülistanında fikir gülleriyle, his ve mana bülbülleriyle buluşmak mümkün değildir
Züğürt tesellisi emek ve ciddiyet, samimi olmayan niyet, husumet, boş laf ve hep aynı tarz ve söyleyişler başarı getirmez.
Üstat şair, şiirin her dörtlüğünün dördüncü mısralarında yakını söyleyip uzağı kastediyor… Şiire seslendiği şiirde laf anlamaz, söz dinlemez, art niyetli, kendini beğenmiş, emek ve ciddiyet fukarası, niyeti arızalı şairlere; öfkemi kabartmayın, birtakım şeyleri abartmayın, bana işkence yapmayın, bu işin ciddiyetine uygun davranın ikazını iletiyor. Yoksa “Nefi veya Neyzen gibi hiciv oklarıma hedef olurusunuz” mesajını duyuruyor tüm yürekliliği ile.
Usta şair “eza/ceza/ rıza”, “ciddiyet /niyet / âfet” ve “hatır /yatır/ çadır” gibi isimlerden oluşturduğu kafiyelerle her zamanki gibi zoru başarmış. Bazı üstat şairlerin “ kuşta kanat gibidir” dedikleri kafiye ile şiirini kanatlandırmasını bilmiş. Çoğunlukla tam kafiyelerden ilmek ilmek örmüş bu derin anlamlı, ahenkli ve etkili şiirini.
Bu şiir vesilesiyle şu gerçekleri bir kere daha anlama fırsatı bulduk:
1)Şiir, baştan sona ciddiyettir. 2)Şiir, bir çile ve sabır işidir. 3)Şiir, bir çini işçisinin titizliğini gerektirir. 4)Şiir, gerçek manada üstün idrak sahibi olmayı, çok gayret göstermeyi zaruri kılar. 5)Şiir, yeniliktir, orijinalliktir. 6)Şiir, kalıcılıktır. 7)Şiir, ezelî ve ebedî gerçeklerin ısrarlı takipçisidir. 8)Şiir, zamana dayanabilmektir. 9)Şiir, yüreğin sesini yürekli bir şekilde yüzü ve yüreği olanlara sunabilmektir.
Bizleri düşündüren, yüreğimizin sesi olan, bir kere daha şiir üzerine düşünmemizi sağlayan ve böylesi gerçekleri dillendirebilmemize imkân veren şiirinden dolayı saygıdeğer üstadımıza teşekkür ediyor, her günü güzel olsun diyoruz.
Öncelikle “ Gel de Yazma” isimli şiirinden dolayı Saygıdeğer üstadımızı kutuluyorum. Şairin “ şiire “ seslendiğini söylediği mısraları gerçek manada harika buluyorum.
İlk defa bir şairden "şiire" seslendiği bu tarz bir şiir okuduğumu herkese duyuruyorum.
Şiire çok emek veren, şiirin çok çilesini çeken, şaire ve şiire olanca samimiyeti ile yüz ve yürek olan Üstadın; iç sesinin dışa yansıyan aydınlığı olarak görüyorum bu anlamlı, sıradışı, ahenk ve müzikalite yoğunluğu, insanı peşisıra sürükleyen akıcılığı olan şiiri.
Kelimeler köşetaşı, mısralar çelikten sütunlar, dörtlükler yedikule surları gibi sağlam.
Değerli şiir ustası, sitemiz şairlerinin birçoğunun üstadı adeta yalvarıyor şiire; "düş yüreğimden" diyor.
Senin yüzünden çok geceler uykusuz kaldım. Seni anlamak için okudum, seni hakkıyla anlatmak için aralıksız yazdım. Seni tanıtabilmek için ana sütü gibi helal terler döktüm, düşündüm, konuştum, ağladım, güldüm, efkârlandım, diyor.
Şairin şiire, has şiire seslenişinin yürekten yüreklere sunulan terennümleriydi dillendirdikleri...
Şiirin engellerini, şiirin dağını, tepesini aşa aşa yorulduğunu söyleyen şair, "öfkemi kabartma" diyerek şiire kendi lisanınca gözdağı veriyor.
“Vebâlime denk mi kestiğin ceza?/Eyyûb sabrı bile göstermez rıza” söyleyişi ile şiire, hele de gerçek şiire ulaşmanın çok emek, çile gerektirdiğini, bunun neredeyse Eyyûp sabrına denk geldiğini idraklerimize sunuyor. “Gördüm ki ateşte, cımbızda yokmuş/ Fikir çilesinden büyük işkence” diyen üstatların üstadı Necip Fazıl Kısakürek üstadımız gibi şiir çilesini en büyük çile sayıyor, “şiirin, soylu şiirin, kalıcı şiirin peşinde olanlar, Eyyup sabrını da kuşanmalılar” diyor, erbabının anlayacağı bir lisanla.
Şairin demeden dedikleri daha doğrusu dediklerinden hareketle anladığımız şudur:
Sabırsız, acı ve çileye katlanmadan, bir çini işçisinin titizliği ile çalışmadan, hafakanlar görmeden, az gelen gündüzlere gecelerden vakit katıp zamanını çoğaltmadan, şiir denen erdeme ulaşmak, Yunus Emre gibi, Mevlana gibi şiir ve gönül mimarlarının saygınlığa kavuşmak, gönül gülistanında fikir gülleriyle, his ve mana bülbülleriyle buluşmak mümkün değildir
Züğürt tesellisi emek ve ciddiyet, samimi olmayan niyet, husumet, boş laf ve hep aynı tarz ve söyleyişler başarı getirmez.
Üstat şair, şiirin her dörtlüğünün dördüncü mısralarında yakını söyleyip uzağı kastediyor… Şiire seslendiği şiirde laf anlamaz, söz dinlemez, art niyetli, kendini beğenmiş, emek ve ciddiyet fukarası, niyeti arızalı şairlere; öfkemi kabartmayın, birtakım şeyleri abartmayın, bana işkence yapmayın, bu işin ciddiyetine uygun davranın ikazını iletiyor. Yoksa “Nefi veya Neyzen gibi hiciv oklarıma hedef olurusunuz” mesajını duyuruyor tüm yürekliliği ile.
Usta şair “eza/ceza/ rıza”, “ciddiyet /niyet / âfet” ve “hatır /yatır/ çadır” gibi isimlerden oluşturduğu kafiyelerle her zamanki gibi zoru başarmış. Bazı üstat şairlerin “ kuşta kanat gibidir” dedikleri kafiye ile şiirini kanatlandırmasını bilmiş. Çoğunlukla tam kafiyelerden ilmek ilmek örmüş bu derin anlamlı, ahenkli ve etkili şiirini.
Bu şiir vesilesiyle şu gerçekleri bir kere daha anlama fırsatı bulduk:
1) Şiir, baştan sona ciddiyettir. 2) Şiir, bir çile ve sabır işidir. 3) Şiir, bir çini işçisinin titizliğini gerektirir. 4) Şiir, gerçek manada üstün idrak sahibi olmayı, çok gayret göstermeyi zaruri kılar. 5) Şiir, yeniliktir, orijinalliktir. 6) Şiir, kalıcılıktır. 7) Şiir, ezelî ve ebedî gerçeklerin ısrarlı takipçisidir. 8) Şiir, zamana dayanabilmektir. 9) Şiir, yüreğin sesini yürekli bir şekilde yüzü ve yüreği olanlara sunabilmektir.
Bizleri düşündüren, yüreğimizin sesi olan, bir kere daha şiir üzerine düşünmemizi sağlayan ve böylesi gerçekleri dillendirebilmemize imkân veren şiirinden dolayı saygıdeğer üstadımıza teşekkür ediyor, her günü güzel olsun diyoruz.
Öncelikle “ Gel de Yazma” isimli şiirinden dolayı Saygıdeğer üstadımızı kutuluyorum. Şairin “ şiire “ seslendiğini söylediği mısraları gerçek manada harika buluyorum.
İlk defa bir şairden "şiire" seslendiği bu tarz bir şiir okuduğumu herkese duyuruyorum.
Şiire çok emek veren, şiirin çok çilesini çeken, şaire ve şiire olanca samimiyeti ile yüz ve yürek olan Üstadın; iç sesinin dışa yansıyan aydınlığı olarak görüyorum bu anlamlı, sıradışı, ahenk ve müzikalite yoğunluğu, insanı peşisıra sürükleyen akıcılığı olan şiiri.
Kelimeler köşetaşı, mısralar çelikten sütunlar, dörtlükler yedikule surları gibi sağlam.
Değerli şiir ustası, sitemiz şairlerinin birçoğunun üstadı adeta yalvarıyor şiire; "düş yüreğimden" diyor.
Senin yüzünden çok geceler uykusuz kaldım. Seni anlamak için okudum, seni hakkıyla anlatmak için aralıksız yazdım. Seni tanıtabilmek için ana sütü gibi helal terler döktüm, düşündüm, konuştum, ağladım, güldüm, efkârlandım, diyor.
Şairin şiire, has şiire seslenişinin yürekten yüreklere sunulan terennümleriydi dillendirdikleri...
Şiirin engellerini, şiirin dağını, tepesini aşa aşa yorulduğunu söyleyen şair, "öfkemi kabartma" diyerek şiire kendi lisanınca gözdağı veriyor.
“Vebâlime denk mi kestiğin ceza?/Eyyûb sabrı bile göstermez rıza” söyleyişi ile şiire, hele de gerçek şiire ulaşmanın çok emek, çile gerektirdiğini, bunun neredeyse Eyyûp sabrına denk geldiğini idraklerimize sunuyor. “Gördüm ki ateşte, cımbızda yokmuş/ Fikir çilesinden büyük işkence” diyen üstatların üstadı Necip Fazıl Kısakürek üstadımız gibi şiir çilesini en büyük çile sayıyor, “şiirin, soylu şiirin, kalıcı şiirin peşinde olanlar, Eyyup sabrını da kuşanmalılar” diyor, erbabının anlayacağı bir lisanla.
Şairin demeden dedikleri daha doğrusu dediklerinden hareketle anladığımız şudur:
Sabırsız, acı ve çileye katlanmadan, bir çini işçisinin titizliği ile çalışmadan, hafakanlar görmeden, az gelen gündüzlere gecelerden vakit katıp zamanını çoğaltmadan, şiir denen erdeme ulaşmak, Yunus Emre gibi, Mevlana gibi şiir ve gönül mimarlarının saygınlığa kavuşmak, gönül gülistanında fikir gülleriyle, his ve mana bülbülleriyle buluşmak mümkün değildir
Züğürt tesellisi emek ve ciddiyet, samimi olmayan niyet, husumet, boş laf ve hep aynı tarz ve söyleyişler başarı getirmez.
Üstat şair, şiirin her dörtlüğünün dördüncü mısralarında yakını söyleyip uzağı kastediyor… Şiire seslendiği şiirde laf anlamaz, söz dinlemez, art niyetli, kendini beğenmiş, emek ve ciddiyet fukarası, niyeti arızalı şairlere; öfkemi kabartmayın, birtakım şeyleri abartmayın, bana işkence yapmayın, bu işin ciddiyetine uygun davranın ikazını iletiyor. Yoksa “Nefi veya Neyzen gibi hiciv oklarıma hedef olurusunuz” mesajını duyuruyor tüm yürekliliği ile.
Usta şair “eza/ceza/ rıza”, “ciddiyet /niyet / âfet” ve “hatır /yatır/ çadır” gibi isimlerden oluşturduğu kafiyelerle her zamanki gibi zoru başarmış. Bazı üstat şairlerin “ kuşta kanat gibidir” dedikleri kafiye ile şiirini kanatlandırmasını bilmiş. Çoğunlukla tam kafiyelerden ilmek ilmek örmüş bu derin anlamlı, ahenkli ve etkili şiirini.
Bu şiir vesilesiyle şu gerçekleri bir kere daha anlama fırsatı bulduk:
1)Şiir, baştan sona ciddiyettir. 2)Şiir, bir çile ve sabır işidir. 3)Şiir, bir çini işçisinin titizliğini gerektirir. 4)Şiir, gerçek manada üstün idrak sahibi olmayı, çok gayret göstermeyi zaruri kılar. 5)Şiir, yeniliktir, orijinalliktir. 6)Şiir, kalıcılıktır. 7)Şiir, ezelî ve ebedî gerçeklerin ısrarlı takipçisidir. 8)Şiir, zamana dayanabilmektir. 9)Şiir, yüreğin sesini yürekli bir şekilde yüzü ve yüreği olanlara sunabilmektir.
Bizleri düşündüren, yüreğimizin sesi olan, bir kere daha şiir üzerine düşünmemizi sağlayan ve böylesi gerçekleri dillendirebilmemize imkân veren şiirinden dolayı saygıdeğer üstadımıza teşekkür ediyor, her günü güzel olsun diyoruz.
Merhaba şiir dostu.. Daha doğrusu değerli şiir eleştirmeni üstat. Öncelikle türk şiiri adına yapmış olduğunuz olumlu işleri kutluyorum. Türk edebiyatı bir değerli eleştirmen ve şair kazandı. Sizi yürekten tebrik ederim. Benim kişisel görüşüm şudur ki, önce kendimiz bakalım aynaya. Yani ben de dahil, siz, o, bu, şu, Herkes bakmalı aynaya. Önce aynaya bizler bakalım, önce neşteri kendimize vuralım... Baktım, kimse vurmamış size neşteri :) tabiiki eleştiri adına üstat. Ben bir bakayım üstatın şu şiirlerine dedim kendi kendime.Belli ki, cesaret edememişler, ne de olsa karadeniz uşağısınız :) Esprili yazıyorum ki, kızmayın hemen.
Gelelim, aşağıya alıntı yaptığım dizelere.
"Mevlânâ anılmak mâdem kolaydı Sor hele tarihe kaç tane saydı? Hangi densiz beni o’na denk saydı Benzimi sarartma! Düş yüreğimden"
"Mevlânâ anılmak mâdem kolaydı " Burada bir anlam bozulması yok mu sizce de.? Mevlana...... anılmak madem kolaydı derken burada Mevlana'ya mı sesleniş var?
"Sor hele tarihe kaç tane saydı? " Eğer Mevlana'ya sesleniş varsa, kim soracak Mevlana'ya. sesleniş yoksa, bir anlam kayması mı olmuş acaba?
"Hangi densiz beni o’na denk saydı"
Bu denklik, Mevlana'ya denk sayılmaya karşın mı bir sitem? Okurken algılayamadım doğrusu.
Şimdilik bu kadar üstat. Boynuz kulağı geçmiş demezseniz, devam ederim eleştirilere.. Önce bir aynaya bakayım, yine dönerim şiirlerinize. Sağlıcakla kalınız...
yaşanmamış aşkların şairi tarafından 12/8/2010 3:31:38 PM zamanında düzenlenmiştir.
Eleştiriler, iyi niyet içerisinde olduğu sürece , yani art niyet taşımadan ve kişiyi rencide etmeden demek istiyorum, şairin kendi gelişimini görmesi ve eksiklerini tespit etmesi bakımından olumludurlar. Siz yıllarınızı vermişsiniz, saygı duyarım. Herkes eleştiride de bulunamaz. Bu bir meziyet ve bilgi gerektir ilk başta. Dostluk kazansın üstat. yalnız şunu belirtmeliyim ki, ben bir başkentli olarak huyumuz kurusun, en sonra söyleyeceğimiz sözü en başta söyleriz. bu yüzden istemeden çok kişilyi de kırmışımdır. Ama, özür dilemek bir erdemse eğer, -ki öyle derler, sizden özür diliyorum. Amacım, tereciye tere satmak değildir, tamn tersi öğrenmektir.. Eleştiriyi öğrenmek. Bir bakayım dedim Oflu'nun sayfasına..
Askerde Rizeli bir arkadaşım vardı, mert çocuktu.. çok zaman kolladı beni. O gündür bu gündür sevgim iyice arttı Laz uşaklarına :) çünkü o da benim gibiydi, en sonda söyleyeceği bir şeyi en başta söylerdi. Filim de burda kopardı :) İki canbaz bi ipte oyhnar mıydı? biz oynardık, ama kimseye cambazlık yapmadan. Yani biz birbirimizi biliyoruz, kalın sağlıcakla.
Haa, bu arada söylemeden edemeyeceğim, şu ata sözü. " bekara hanım boşamak kolaydır." sözü için şunu belirtmek istiyorum. Affınıza sığınarak... lisedeyken bir edebiyat öğretmenimiz vardı, derdi ki, hiç bir şekilde atasözleri değiştirilemez. yani, aslı neyse öyle söylenir. Eee, siz gerçi karadenizliliğiniz verdiği sertliğe ters, o kadar yumuşatığınız ki bu söylemi, "karı"yı, "avrat" ı hanım yaptınız.. :)
Sizin oralarda deniz sert eser üstat... 40 yılık "karı" yı hanım yaparsak, demezler mi, karadenizliler de yumuşamış birazcık... :)
Sağlıcakla kalınız... sizi tanıdığma memnun oldum, bu arada zahmet verdim size, hakkınızı helal ediniz üstat. Hayatımı baştan sona okumuşsunuz :) selamlar,,, saygılar....
“ Bekâra hanım boşamak kolaydır “ der büyüklerimiz. Ebette, yaşanmamış aşkların şairliğine tâlip olmak yaşanmışlara tâlip olmaktan çok kolaydır. Çünkü yaşanmışlarda bir ölçü baz alınırken yaşanmamışlarda böyle bir ölçü yoktur ve daha esnek bir dengede olduklarından test edilme imkânı pek bulunmaz.
Esprinize bilmukabele olsun :)
Aslında yorumlara cevap verip vermemek iki ayrı riski beraberinde getirir. Verirsiniz, “ savunmak zorunda kaldı “ derler. Vermezsiniz, “ muhatap almaya tenezzül etmedi, burnu havada “ derler.
Şahsen, cevabı ve savunmayı şiirin kendisinin yapmasını arzu ederim ki; " doğru soruya bence en güzel ve gerçekçi cevabı bizzat şiirin kendisi verir, vermelidir " diye düşünürüm hep.
Kızacağımı düşünmenizin bir önyargı olmadığını, espri olduğunu düşünmek istiyorum.
Elbette aynaya bakmak, aynada insanın kendini görmesi çok daha gerçekçi olur. Şu da var ki burada hepimiz birbirimizin aynası değil miyiz zaten? Ben şu anda kendimi sizde görüyorum. Sizin aynanızdan böyle görünmeyi elbette ciddiye alacağım.
Ben ne şiir adına ne eleştiri adına bir usta olduğumu hiçbir zaman ne söyledim ne iddia ettim. Bir şiir sever olarak kendimi tanımlamaya çalıştım hep.
Elbette, içeriğinde bir anne kaybı olan şiirleri doğum günü şiirleri gibi okumadan yorumlayanlara, sözlüğe bakmadan, nerede kullanılıp kullanılmayacağını araştırmadan harflerin üzerine konulması ya da konulmaması gereken şapkalar hakkında ahkâm kesenlere t kızmışızdır. Keşke sizin gibi “İlginç gelecek size ama, ben, beni sevmeyenleri de seviyorum “ sözünü yürekten söyleyebilecek ve bunu hayatının her safhasında yaşayışıyla öğreten hz. Mevlânâ kadar hümanist olabilseydim. Keşke, “Yaratılanı yaradandan ötürü sevme” yi başarabilen Yunus gibi olabilseydim.
Becermediğimdendir ki;
"Mevlânâ anılmak mâdem kolaydı Sor hele tarihe kaç tane saydı?
Deyişimiz! Bu da bizim kusurumuz olsun. ( serde Karadenizlilik var ya :) )
Değerli Müdürüm,
Şahsı hedef almayan, amacı şiir dışında bir şey olmayan her eleştiriyi mutlaka dikkate almak gerektiğine, Allah ve Resûlünün kelâmı olmayan her sözün yazıyı dökülmüş hâlinin mutlaka eleştirilebilecek bir yanı olduğuna inanırım. Elbette eleştirinin şartlarına uyulması o eleştirinin ne kadar ciddiye alınıp almayacağı noktasında belirleyici olacaktır.
Eleştiriler, iyi niyet içerisinde olduğu sürece , yani art niyet taşımadan ve kişiyi rencide etmeden demek istiyorum, şairin kendi gelişimini görmesi ve eksiklerini tespit etmesi bakımından olumludurlar. Siz yıllarınızı vermişsiniz, saygı duyarım. Herkes eleştiride de bulunamaz. Bu bir meziyet ve bilgi gerektir ilk başta. Dostluk kazansın üstat. yalnız şunu belirtmeliyim ki, ben bir başkentli olarak huyumuz kurusun, en sonra söyleyeceğimiz sözü en başta söyleriz. bu yüzden istemeden çok kişilyi de kırmışımdır. Ama, özür dilemek bir erdemse eğer, -ki öyle derler, sizden özür diliyorum. Amacım, tereciye tere satmak değildir, tamn tersi öğrenmektir.. Eleştiriyi öğrenmek. Bir bakayım dedim Oflu'nun sayfasına..
Askerde Rizeli bir arkadaşım vardı, mert çocuktu.. çok zaman kolladı beni. O gündür bu gündür sevgim iyice arttı Laz uşaklarına :) çünkü o da benim gibiydi, en sonda söyleyeceği bir şeyi en başta söylerdi. Filim de burda kopardı :) İki canbaz bi ipte oyhnar mıydı? biz oynardık, ama kimseye cambazlık yapmadan. Yani biz birbirimizi biliyoruz, kalın sağlıcakla.
Haa, bu arada söylemeden edemeyeceğim, şu ata sözü. " bekara hanım boşamak kolaydır." sözü için şunu belirtmek istiyorum. Affınıza sığınarak... lisedeyken bir edebiyat öğretmenimiz vardı, derdi ki, hiç bir şekilde atasözleri değiştirilemez. yani, aslı neyse öyle söylenir. Eee, siz gerçi karadenizliliğiniz verdiği sertliğe ters, o kadar yumuşatığınız ki bu söylemi, "karı"yı, "avrat" ı hanım yaptınız.. :)
Sizin oralarda deniz sert eser üstat... 40 yılık "karı" yı hanım yaparsak, demezler mi, karadenizliler de yumuşamış birazcık... :)
Sağlıcakla kalınız... sizi tanıdığma memnun oldum, bu arada zahmet verdim size, hakkınızı helal ediniz üstat. Hayatımı baştan sona okumuşsunuz :) selamlar,,, saygılar....
“ Bekâra hanım boşamak kolaydır “ der büyüklerimiz. Ebette, yaşanmamış aşkların şairliğine tâlip olmak yaşanmışlara tâlip olmaktan çok kolaydır. Çünkü yaşanmışlarda bir ölçü baz alınırken yaşanmamışlarda böyle bir ölçü yoktur ve daha esnek bir dengede olduklarından test edilme imkânı pek bulunmaz.
Esprinize bilmukabele olsun :)
Aslında yorumlara cevap verip vermemek iki ayrı riski beraberinde getirir. Verirsiniz, “ savunmak zorunda kaldı “ derler. Vermezsiniz, “ muhatap almaya tenezzül etmedi, burnu havada “ derler.
Şahsen, cevabı ve savunmayı şiirin kendisinin yapmasını arzu ederim ki; " doğru soruya bence en güzel ve gerçekçi cevabı bizzat şiirin kendisi verir, vermelidir " diye düşünürüm hep.
Kızacağımı düşünmenizin bir önyargı olmadığını, espri olduğunu düşünmek istiyorum.
Elbette aynaya bakmak, aynada insanın kendini görmesi çok daha gerçekçi olur. Şu da var ki burada hepimiz birbirimizin aynası değil miyiz zaten? Ben şu anda kendimi sizde görüyorum. Sizin aynanızdan böyle görünmeyi elbette ciddiye alacağım.
Ben ne şiir adına ne eleştiri adına bir usta olduğumu hiçbir zaman ne söyledim ne iddia ettim. Bir şiir sever olarak kendimi tanımlamaya çalıştım hep.
Elbette, içeriğinde bir anne kaybı olan şiirleri doğum günü şiirleri gibi okumadan yorumlayanlara, sözlüğe bakmadan, nerede kullanılıp kullanılmayacağını araştırmadan harflerin üzerine konulması ya da konulmaması gereken şapkalar hakkında ahkâm kesenlere t kızmışızdır. Keşke sizin gibi “İlginç gelecek size ama, ben, beni sevmeyenleri de seviyorum “ sözünü yürekten söyleyebilecek ve bunu hayatının her safhasında yaşayışıyla öğreten hz. Mevlânâ kadar hümanist olabilseydim. Keşke, “Yaratılanı yaradandan ötürü sevme” yi başarabilen Yunus gibi olabilseydim.
Becermediğimdendir ki;
"Mevlânâ anılmak mâdem kolaydı Sor hele tarihe kaç tane saydı?
Deyişimiz! Bu da bizim kusurumuz olsun. ( serde Karadenizlilik var ya :) )
Değerli Müdürüm,
Şahsı hedef almayan, amacı şiir dışında bir şey olmayan her eleştiriyi mutlaka dikkate almak gerektiğine, Allah ve Resûlünün kelâmı olmayan her sözün yazıyı dökülmüş hâlinin mutlaka eleştirilebilecek bir yanı olduğuna inanırım. Elbette eleştirinin şartlarına uyulması o eleştirinin ne kadar ciddiye alınıp almayacağı noktasında belirleyici olacaktır.
bir şairi üzecek ve yıkacak dostun, şairi sırtından bıçaklayabileceği de konu içerisinde, şiirinizin engin bilgi veya düşünceleri de içindedir. Saygılarımla
Lâf var icraat yok düzen bu düzen Her yerde baş tacı bak seni üzen Aklıma gelir ya Nefi ve Neyzen Suyunu çıkartma! Düş yüreğimden. ...........Çok doğru tesbitlerdi.. Ama üzenin yanına kalır mı ki üzmesi? Bazen tükeniyor bilirim sabır; Dökülür kağıda sitem ve kahır... ...........Tebrikler....Slm ve dua ile..ESRA
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.
Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.