0
Yorum
1
Beğeni
5,0
Puan
779
Okunma
Seni tanıdığımda yaralarını kurcalıyordu
toza bulanmış yanaklarından süzülen göç yolları
saçlarımdan sürüyerek irkiliyordu zaman…
Ağıtlar ve mısralarla dolu atlasları duvarından indirenler
neredeyiz diye sana sormaktan yorulmuş
sen:
işte, orayla buranın arasında
benim sözlerim kanar
gün batar, gece döner ayaza
ve inanırım her yalancı sabaha desen
susuyordu ak Asyalı kadınlar.
Değindikçe tavlanan kederden, gözleri sancıyor
kulakları ağırlaşıyordu kimilerinin
kimileri yana, yana içiyordu şavkıyan ağrılarından.
Nereden gelir, nereye giderlerdi?
Kimdiler, önemi yoktu.
Bir düşe bozuculuk, bir umarsızlık tufanı
ölçüsüzlüğü güzelleşen kahkahalar savruluyorken
alımlı fahişelerin kana batmış aurtlarından.
Önemi yoktu.
Gerdanında bıçaklar yüzdürülen akşamların
elleri koynunda saklı günindilerin
Ayın…
Hani iniyormuşuz dağların karlı mevsimini ıslıkla
eşlik ediyormuşsun unutulmuş bir türküyü hatırladığımda.
aman Siya bu ne haldır
yaz mıdır da bahar mıdır
Gördüm. Sapgor’un devrik omuzlarını, eteklerine tün bulaştığında
dişimden tırnağımdan artırıyorken inadına umudu
avuçlarıma sinen bir kokun bile yoktu hâlâ…
Anım’sa.
Katliamların hesabı tutulmuyordu artık
ne Bağdat’ta ne Somali ne de Sabra-Şatilla’da
mevsimlerin bir önemi yoktu.
Morarmış baldırlarında gam döven kadınları avuttum
ten yırtıklarını, paslı ağızlarıyla siliyorlardı
asılsız her ihbarda.
Üzeri örtüldükçe, balkıyan ağıtlar
bütün boşluklara asılmalı şimdisiydi
sular çekilmeliydi, yarası derinleşen ırmakların yatağından.
Mezar kazıcıları ölümlülerin, ölümlerine tanı saydı
uzak deniz haritalarında. Önemi yoktu.
Soğuk ve ıslak istasyonlarda beklemenin
mokasenli adımların, sulara bırakılan sitemli sözlerin.
Gitmeyecektin sevgilim, gitmeyecektin
o gece, o dolunayda…
- anonim- ağıt
- bir dağın yerel adı –Bitlis-
5.0
100% (5)