17
Yorum
1
Beğeni
5,0
Puan
1165
Okunma

kolum kanadımı kırdım önce
sonra dört duvarla sınırladım düşlerimi
ki artık ne zaman uçmaya yeltense ellerim
gökyüzü daralır
ve uçsuz bucaksız
karanlık bir ormana dönüşür her yer...
insan hiç gülüşlerini gölgeler mi ?
doğrusu
kendimden ummazdım bunu...
düşmanım oldum şimdi düşmanım...
sonra bir cigara yaktım
olmadı bir cigara daha
paket yarılandı sokakları ağır aksak arşınlarken öylece...
dumanı başımda hala
biliyorum
biliyorum ki efkarlı bir dağ gibiyim bu aralar
ve çığ düşürmekte çığlığım
olur olmaz yerlere...
boğulmak üzeriyken şehir ve eşgalim
az biraz rüzgar ilişir ceplerime
az biraz gülümseme
kırıntısıyla olsada...
telaşlı bir Kedi’nin kaçışına şahit oluyor gözlerim
ağzında belirli belirsiz bir şeyler...
ve ilk kapı aralığından sızarak kaybolur
fırça’sıyla yaşlıca bir amca
nereye kaçtı o şerefsiz diye bağırmakta
bütün mahalleye söver gibi...
tersi istikameti gösterip
ahanda şu tarafa kaçtı emmi der demez
amca soluğu diyer sokakta alır...
ve yol yeniden uzamaya başlar
gelip geçen yüzlerle bir olur gözlerim sonra
biliyorum biliyorum
külleri/rüzgara emanet olsada hala mutluluğun
Meltem’in şimdi yüzümü okşayışı da çok şeye gebe olsa...
ki ceplerimde hala
yarına yetecek kadar duman bulunmakta
ve bu/
yeni bir Deniz için kulaç atmaya yetecek çoğunlukta..
çünkü bu benim ne ilk
ne de son kanat çırpışımdı...
ve akşamın ilk saatleriyle
yeniden kan sızar kanatlarımdan
oysa ben hiç bir akşam kanat çırpmamışımdır mutluluğa
Ayışığı aydınlatsa bile her yanı...
ki hala göçük altındayım/duymuyormusunuz ?
cesedi bulunamayan bir madenci gibi
ama kabahatin çoğu benimdir/ benim...
biliyorum biliyorum.
24 Eylül 2010
Malazgirt’li
5.0
100% (11)