12
Yorum
1
Beğeni
5,0
Puan
2924
Okunma
Bir gece birdenbire börtü böcek üşüştü Toprak kokusu duydum,köyüm yadıma düştü Ay ışığında uçtum,nice şehir,köy geçtim Vardım en son durağa meclis kapısın açtım Ben bir garip yolcuyum dedim önemsediler Sanki içlerinden de bana gülümsediler Yüzlerinde öyle bir ışık vardı ki hepsi; Engin yürekli zâhit,deryâlarda yunustu Sararan afâkımı birden aydınlık bastı Güneş ufku sarınca kaldım nefes nefese Önüme ışık tuttu yol verdi Gök Medrese Tan yeri ağarmadan koydum beni kafese
En güzel nağmelerim şehr-i Sivas’ta inler
Bülbül-i şeydâları bütün kâinat dinler
Ey karanlık çöllerin ey nazlı Mihr u Mâhı
Düşkünün uğrak yeri, Hızır’ın güzergâhı
Cemâlin beni yakar şavkın Zühreyi böler
Nasıl şerh edeyim ki,içlenip gözüm dolar
Kıpkızıl afâkından huri bile utanır
Ben sönük bir çerağım,söyle beni kim tanır?
Ey Aslı’nın bakışı ey Kerem’in nâkışı
Ey doğunun erdemi! , Ey visâlin son demi
Mâhrem çizgilerinde hangi sırlar saklıdır?
Seni görmeye gözüm yoksa yasaklı mıdır?
Kaç kez düşledim seni ukde kaldı içimde
Damla damla göz yaşım akar sicim biçimde
Senin güzelliğini,şeydâ bülbülden duydum
O kadar meth etti ki, ilim yerine koydum
Kapalı fanus musun neden esrârlısın sen?
Seni nâkışlamaya neden ısrarlıyım ben?
Çözdüğüm her muâmmâ özümden bir parçadır
Yüreğimdeki gama nâkışıma fırçadır
Ey gamlı mürekkebim! bari hâzânda uyan
Ey pelesenkli dilim! Sivas yazanda uyan
Ey sabırsız yüreğim! sende dertlere dayan
At kibiri içinden düş ateşe sende yan
Nerde ulemâ görsem ben Sivas’lı sayarım
Eski ilim beşiği Horasan’a doyarım
Ey yâkût-i gevherim! Ey revânım merhabâ
Ey iki cihan gülüm! Ey mekânım merhabâ
Ey gönlümün didâr-ı! Herat, Nişâbur musun?
Horasan,Buhara’da yoğrulmuş hamur musun?
Senin irfânın bende,benim dermânım imiş
Ben aslımı ararken sende burhânım imiş
Süt beyaz yüreğinden düşürür gölgesini
Serinlerken nice kul ferâhlanır sinesi
Kimler geçti dergâhtan Aşık Veysel, Kul Himmet
Nerde Sefil Selimi sağ mıdır Aşık İsmet?
Talibi Coşkun seni söyle nasıl süsledi?
Keklik Emine’yle mi yoksa seni besledi?
Ufuklar pas tutmasın çıkagelsin Manas’lı
Deli Hızır yüzünden benim yüreğim yaslı
Deliktaşlı Ruhsati bâdeli köy aşığı
İrticalı saz çalan gözümün ay ışığı
Nasıl sayayım ki ben, senin cevherin çoktur
Tâ ezelden yazmaya benim dermânım yoktur
Ey Ravzâ-ı Mutahhara eyle bana merhamet
Âb-ı Kevser Havzan’dan bende bulayım himmet
Sen kübrâ-i mâşuksun,olma bir günlük anım
Karadeniz elinde sensin benim vatanım
mih u mâh:ay ile güneş
şavk:ışık
zühre:güneşe yakınlık bakımından ikinci olan gezegen,venüs
çerağ:fitil,mum çıra
visal:ulaşma
ukde:düğüm
pelesenk:siyah renkli bir ağaç cinsi
ulemâ: alimler
revân yol
irfân:Çalışarak elde edilen ilimler ile anlaşılan, bilinen şeylerden başka bilgiler de vardır, bunlar irfân ile anlaşılır. Âlimlerin sâhib oldukları ilme mukâbil (karşılık) ârif denen Allahü teâlânın sevdiği kullarında da irfân denen bir hâssa (özellik) vardır. İrfân, tasavvufta fenâ mertebesiyle şereflenenlerde bulunur. (İmâm-ı Rabbânî)
Akıllı ve irfân sâhibi kimse, meyveli ağaç gibi mütevâzî olur. (Sa’dî Şîrâzî)
burhân:delil,hüccet
ravzâ-ı mutahhara:Cennet köşesi
Git vatan Kâbe’de siyâha bürün
Bir kolun Ravza-ı Nebî’ye uzat
Birini Kerbelâ’da Meşhed’e at
Kâînata bu heyetinle görün (N.Kemal)
kübrâ:en büyük,ulu
mâşuk:sevgili
Melahat Temur
5.0
100% (9)