3
Yorum
3
Beğeni
5,0
Puan
1954
Okunma

Bir güz gününde, bir cumartesiydi.
Sonyazın son güzelliğiydi.
Duygular seyrangahı;
Sonu gelmeyen yolculuğa hazırdı.
Taze heyecanlar da civir civirdi:
“Ümit gözüne gonca gonca neşe ve sevgi yağdığı anda,
Bahar şimşeği gibi gül bahçene ateş salmalıyım.
Hakikat dilinde; güzellikle aşk aynı renkte,
Bülbülün sesiyle gülün ateşini barıştırmalıyım
Bir güzel vadide, yemyeşil yamaçlarda
Uçsuz bucaksız tutkuları hazda sunmalıyım.
Al yüzün yalımında bir kıvanç dorukta,
Pervane kıvraklığında heyecan bulmalıyım.
Gönül deryasından kıyısına aşk sırçası sıçratıp,
Bu sırçadan binlerce sevgi damlası almalıyım.
Burç yaylasına ceylan tazeliği döşeyip,
Menekşe sohbetine gül kıvamını katmalıyım.
Can kırılganlığını kadife şuhluğuna karıştırıp
Ay gibi, çırağ gibi, sarıp sarmalayıp
Taze ve canlı bir tutkuya adamalıyım.
Ayyenisi gecenin yepyeni duygulara şallığını
Söz ırmağında yıkayarak gül dallarıma asmalıyım
Sevgi tufanını sahralar ummanlığında,
Goncalara düşmüş çiğ tanelerine inci takmalıyım.
Hatırım "sır"ra amade, gönlüm aşk tavrında
Naz tarzında masalsı bir şafağa ulaşmalıyım.
Ney’in inlettiği an’ı yarına ulayıp adeta
Renkli namelerle bir cana can satmalıyım
Bulutlara düşen aşk şimşeğinin ışığını akça,
Şems nefesinden gelen bir trende atmalıyım.
Perilerden doğan yıldızların ritimle gökte kaymasına
Bahardan öte kadifemsi öpüşler sıralamalıyım.
Renkli bestelerin nazlı raksını gülümsemeli coşkuda,
Billur göğüslü parıltılı çehreye taç yapmalıyım.
Aşk sırrına sevgi göletinde gamsız ve dostça
Özengisiz ak bir küheylanla koşmalıyım.”
Sait Edip Akdağ / S. Edip Yörükoğlu
5.0
100% (3)