19
Yorum
7
Beğeni
0,0
Puan
3553
Okunma
Toplayıp mâziden kalan emanet hâtıralarını;
gömmeye gidiyorum!
Ben;
siyahtan elâya dönen
o bakışlarınla vurgun yemiştim memnû’um!
Can bulmuştum gözlerinde
sanmıştım ki;
âbıhayatım olacak
gelişinle bahar soluyacaktı viraneye dönmüş yüreğim
kurumaya yüz tutmuş köklerime damla damla değişinde
dokunuşunla dirilecek
efsununla yeşerecekti poyraz kırığı dallarım, yapraklarım
Yapamadın / yapamadım
yapamadık memnû’um!
Vucut yorgun, gönül yorgun
biz yorgun
Yine düşünce efkârına hasretin
bülbül gibi figüran olmaktansa
geçmek düştü bize bu ağır sevdadan
Mâdem ki taşıyamadık hak etmediğimizin ağırlığını
mâdem ki meşrulaştıramadık memnû’yu
mâdem ki ezildik;
bırakalım özgür kalsın!
yalancı prangalarla mahkum olmasın
ağlatmasın düşkünlerini
hak edenlerini
taç edenlerini
Topladım mâziden kalan emanet hâtıraları
gömmeye gidiyorum!
Hani, bir ağaç vardı;
yanına inerken düşmemek için elimi tutup
kızaran yüzünü serinletmek için yıkadığın
sessiz sessiz akan o küçük derenin yamacında;
dalları şemsiyemiz olup yağmurdan korumuştu ya
hani, her şeyi ardımıza bırakıp sırtımızı dayamış
sadece kilitlenen bakışlarla konuştuğumuz
birbirinin olamayanların “ bizim ” dediği
sığındığımızın sığınağı
gövdesiyle bütünleşip
âbideleştirdiğimiz!
işte onun dibine gömeceğim;
yaşadıklarımızı / yaşayamadıklarımızı
ve, arda kalanları da
Son kez asitleşen yaşlarımla sulayıp
yüreğimi en alçak dalına asacağım!
Nasılsa;
Onun, sulanmaya
benim, yüreğime ihtiyacım olmayacak
Beraber kuruyacağız!...