18
Yorum
0
Beğeni
5,0
Puan
2400
Okunma

Alaca düşmüş gecede
Konyaaltı sahilinde miskin adımlarla
El ele yürürken
Denize dökülen yakamozu gözlerde topladık
Üstümüze gök kubbeden iner gibiydi melekler
Kanatlandık mavinin martıları gibi
Gök mavisinde ebabil sürülerine göz kırpar gibi
Pelteksi dilimizde
Hıra dağlarından kalma duaları söylerdik
Portakal çiçeklerinde tenlerin narı ile eğlendik
Ben şimdi hazırım kara gözlü ceylanım
Acılar toprağına ömrümü bağışladım
Akdeniz sahillerinde
Kaybettiğim gençliğimi ararken
Usumun kenarında
Emekleyen çocuk misali büyürdün
Yalnızlık, bedenimde deli tay gibi koşarken
Ruhumu yakan alevdin
Tuz deryasına sırlarımızı söylerdi
Yüreği çatlamış acılar
Çoğalıyordu bedenimizde sessizce.
Sana sözüm vardı, bana bir gülüşün yeter diye
Aşk da mecaz oyunlara itirazım vardı
Ölümden beter diye
Gecenin nem düşmüş karanlığında
Sinemin kıvrımlarında yanarken ateş
Arkamda bırakıp biranda veda etsem
Üzerimize yıkılırdı belki de bakır dünya
Gurbet eldeki harlı bekleyişlerimiz
Düştükçe beynimize
Titrerdi kadınımın teni
Şuhlar deryasında yıkanırdı leb’i
Ellerinde taşırdı tendeki teri
Kömür saçlarına ömrümü sardım
Çözülmüyor bakışın, bak ne haldeyim
Umutla kokuna yandım
Sahil yolunda bir top gül
Kokusu gelir elvan elvan
Kirpiklerde tuzlu su taşır
Bir avuç kumsalında söylerdi şarkı
Ve kırık namelerdeydi sevinci
Ağlamaklı ayrılışlardı sancısı
Kendi kumsalına gömerdi ayrılığın acısını
Gülleri kuşanırdı yüreğine
Ağlayan portakal çiçeklerinde
Çek güneşin fişini parladığı yeter
Karanlık ayaz geceler de yeniden buluşalım
5.0
100% (8)