10
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
1758
Okunma
Aynada bir kuyu
Sessizliğe hüküm giymiş dudakların
Belkıs bakışların
Uçsuz bucaksız evrenin içinde
Balık çırpınışların.
Hacer, çölde su arıyor İsmail’e
Gök kızıl
Ayak topukların kadar yumuşak
Basıyor
Toprak kahverengi.
Ebabil kuşları kadar hasretim rüzgârına
Taş olup düşüyorsun suskun okyanusa
Hani bakıyor mu sütunun arkasından
Vahşi gibi uzaktan bakacağım sana.
Perdelenecek yüzün ay dolunay vakti
Hüzün yükselecek Veda Tepelerinden
Ay hep utanacak
Bir daha ikiye bölünmeyişinden.
Hacer, çölde su arıyor İsmail’e
Gök çatladı çatlayacak
Bileklerin kadar sıkı tutunamıyorum hayata
Kirpiklerinden düştü düşecek.
Aklından geçenler kadar göstermediklerin var
Suskunluğun kadar büyük haykırışın
Gök kızıl, toprak yeşil
Sende mavinin binlerce tonu var.
Yılan, kıvraklığıyla mağara arkadaşını sokuyor
Ağlıyor, sahrada ağaç
Misafir olmak için devenin önünde çöktüğü
Çadır ağlıyor.
Hacer, çölde su arıyor İsmail’e
Çatlamış toprak kadar hasretim bir sözüne
Çatı çatırdıyor, kırılacak kırk yerinden
Ne olur, çaldığımda kapını aç.
Yüz çevirme
Cennetten kovulan sadece Havva m?
Adem ve bütün âlem kadar
O da sevgiye muhtaç.
Kötülüğün kadri doğruyu bilmekle çıkar
Nehirleri görmedin mi dönerek akar.
Gün geceye gece güne bakar.
Çıka gel de fakire sofranı aç.
Hacer, çölde su arıyor İsmail’e
Savrulup uçuyor zaman, yeryüzüne
Dön desen de gelmez dile
Çıka gel de
Toprak yağmur görsün.
M.S./2010
KAHRAMANMARAŞ