10
Yorum
0
Beğeni
5,0
Puan
1448
Okunma

zaman;
bir ölüm tarlasında adım atmak gibi,
himalayanın tepesinde baharı beklemek gibi,
ve çıkmaz sokakta taşları dövmek gibi...
seni sevmek;
ince kordonlu saatin akrebinde kovalamak zamanı,
yelkovanı küstürmeden...
küskün gülü- har gönlüm
ateşi sogutur ibrahimi sevdalarda
bir yalı capkını delişmen, delişir avuçlarımda...
kırk kilitli taş kapının kırk kilitinde
dökülür isyanlarım sana yazılı
cumbalı odamın isli penceresinde
sana dem olarak kağıda düştü, ebruli hislerim...
bir garip buluşmalar yaşar gözlerim camın buğusunda,
camlar el ele verir gözlerinde serencam eyler geceyi
ve dökülür gece ak saçlarımdan elime...
güneşi bağlasam durmaz,
sana mülteci saatlerde, müebbeti yaşayan gönlümde...
son selamınmış, saçlarına dolayarak gittiğin istanbul
bir ince kanun sesi duyulur gecede hece hece
söz olur dökülür dilimden, bilmem kaç ölüme gebe...
saray kaçkını dilenci gönül,
ne dilenirsin aşkı maşuğundan,
değil mi ki aşk kaleme uçunu kırdıran...
şimdi sana olan sevdamı, aşk dergahında yargılıyarak asıyorum sevdalı
ve kurşunluyorum dökülen kötüye dair ne varsa üstünde
bir ölü kadının soğuk cesedinden sesleniyorum sana, sıcak nefesimle
yıkıyorum sana yazdığım tüm kelimeleri, paklıyorum sevdamızı
bir ikindinin yalnızlığında toplayarak eteklerimi,
aynalara ağlayarak gidiyorum....
selçuk bozdağ/2009 gaziantep/ çekmeceden dökülenler
5.0
100% (5)