0
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1230
Okunma
Küskün şiirlerin,dargın mısraları gibi;
Büzülmüş yatıyorum
Ölümün başucunda!
O mu beni bekliyor ben mi onu bilmiyorum...
Hani soğuk akşamlarda ya da ayaz sabahlarında;
Sarılır da sarılırsın ya yorganına?
Hani ufak bir yel esse daha bir tatlı gelir ya içerisi?
İşte öyle sarılıyorum ölüme...
Yorgun şarkıların kırgın sözleri gibi;
Bilinçsiz sayıyorum günleri
Ne gelen var ne giden!
Bazen;
Bir kuş olup uçasım geliyor bilinmeyene,
Bazen de,bir taş gibi yerimden ayrılmamak istiyorum...
Hani uykusuz gecelerin ardından güneş doğar da,
Kanlı gözlerinle şafağı seyredersin ya?
Öyle seyrediyorum kendi sonumu;
Bitik kalemlerin yazmaya üşenen uçları gibi;
Zorluyorum kağıtları,sayfaları
Tonlarca kelimeyi taşıyorda beynim,
Gidişine akıl sır erdiremiyor!
Ben mi güçsüz yaratılmışım? Yoksa hayat mı çok acı;
Bilmiyorum...
Hani şemsiyesiz çıktığın bir akşam sokağa,
Yağmur yağarda şaşakalırsın ya sırılsıklam oluşuna?
İşte öyle şaşakalmışım...
ifadesi zor anların, geçmek bilmeyen o saniyelerini yaşarken,
Boğulanı çok bu ayrılık denizinde,
Ne yaptığını bilmez cankurtaran olmuşum!
Geriye dönüp de sahile bakınca anlıyorum;
Kimse kalmamış kurtaracak...
Hani içini dökmeye kağıt yetiremezken;
Söyleyecek tek bir sözün bile olmaz ya?
İşte öyle gidiyorum;
Farzet ki ben yokum,
Farzet ki hiç olmadım...