33
Yorum
1
Beğeni
5,0
Puan
2563
Okunma

“bu ne nane, bu ne turşu?” diyen varsa
herkes ettiğini bulur diyen/ bu efkârlı başa
ettiğime baksam ve bana kalsa, süt limanım
etmediğim,
zıknabut gibi dikilse de karşıma…
benim değil, bütün suç
çocukluğumun ala boyanmış minicik ellerindedir aslında
ve düşlerimi tıka basa doldurduğum bisküvi kutusunda
o eller ki, inşa ettiğinde bisküvi kutusundan ilk evimi
tek oda, dört duvar demeden
görmeden yarını, yanılgı ve karanlığı
pembe perdelerle süsledi pencerelerimi
işte, ne ettiyse
bu bisküvi kutusu etti edeceğini ve pembe perdeler
sürükledi düşlerimin ardı sıra/soluklanmadan
şen olası yüreğimi
şen ola!
ne zaman karşıma bir ev çıksa, penceresi pembe perdeli
tutar heveskârlığım ve çocukluğumdan kalma saflığım
yine, yeniden bir ev inşa etmeye kalkarım
bakmadan ömrümün kar, boran ve tufanına
ki, fikrimce
bu arsızlıktır!
yani, sakız değildir ar, ağızlarda çiğnenecek
bitpazarlarına düşecek kadar da ucuz değildir
hele de bir düş uğruna katledilmesi ve akması
ki, kokusuna kurban olduğum ellerimin kınası
affedilir hiç değildir
ah!
düş evim: bisküvi kutusu
yine ettin edeceğini!
düşürdün kınasız avuçlarımın arasına
ağıtlı başımı
ve hâlâ “bu ne nane bu ne turşu?” diyen varsa
eğer vuracak biri varsa ve ille de vuracaksa!
beni değil
bisküvi kutusundaki düşlerimi vursun…
Saadet ÜN - 07 Kasım 2009
5.0
100% (12)