0
Yorum
0
Beğeni
5,0
Puan
842
Okunma
bu şehir küf kokarken
düş kırığı gözlerinin perçemi
uyuyan bir prenses edasında endamın son öpüşümde
mavi gökyüzünü sarıyor bedenin
bir yaşanmış ironi yıldızların şekli
saklı sokaklarda, çıkmaz girdaplarda
dağınık duruyor yatağım
tütsülenmiş ahuzarım ,misk saklasa da içinde
bir bardağın kenarındaki dudak iziyim işte
sihirli bir lambanın gölgesi sanki
bıraktığın ebruli gözyaşları
aksı vuran mumun alevi
nasıl cezbederse kelebeği öyle sarmalım sana
korkularım terk edilmiş evin
sallanan salıncaklarında gizli sana
yüzü yıkanmış bir ceset gibi
uzağım şimdi sana
bak! cama buhar olmuş bir kalp ağrısıyım sana
telli turnanın kanadı vurulmuşken
geçit vermez kayalıklardaki zerreyim sana
çiğ kırığının açtığı yol kurumuşken
neden karanlık bu şehir
sanki hayaletler bürümüş
tahlili zor bir kaçak eserim sanki
sokakların çıngıraklı yılan sesi
erimiş bir buzulum
kanatları kırılmış bir su damlası düşerken toprağa
koşarken vurulan sevdalı kan davasıyım sana,
ve eline kına yerine namus yazılan kirli bir kurşun
şehrin hayaletleri konuşurken duydum
ütopya bu mevsimde lalelerin açması
bildiğim tüm (izm) ler kifayetsiz kalıyor
nihavent bedeninin düşüşünde
ben ki tasnifi tahlile denk getiren
yağız deli kanlı şovalye
gölgesi olmasa da ihsanı olan
soğuk kayanın mabedinde saklı/dağ gezgini
koruyamadım bedenini/bu şehir küf kokarken
selçuk bozdağ/2009 ekim
5.0
100% (1)