21
Yorum
0
Beğeni
5,0
Puan
1419
Okunma
uçsuz bucaksız bir maviyi kucaklıyordum
geldiğin günlerde
güneşin sıcaklığıyla gelirken her seferinde
amansız bir rüzgâr, bozdu bu dinginliği
akışıma yön veren çizgilerin eğretileşti
anladığım da geç/ti
büyütmüştüm bakışlarımda gözlerinin resmini...
uyumadan geçmesini beklerken
kapı açılmasındaki korkuya, geçip gitmiş boşa
çocukluk uykularına yatırılan zaman gibi...
ruhumdaki eziklik
korkularımın dalgalı denizinde savrulmuş olmaktan
paslandı yaz günlerim, kış vurgunundan
izini sürdüğüm o zamandır şimdi bu ıssız yerde kalan...
mayıs dallarda yürürken, yine o günkü gibi
kar altıdır tahta masa, sandalye !
deniz konuşur, serin serin sızar tuzu genzime
açılır mahreminden giz, dökülür ortaya
yosunlaşmış anılarda
zemheri zehir, yakar bağrımı kokusuyla…
bedenim, bir yontu gibi eksilir
sesinle sözün eşleşmedi
zamanla sağır oldu biri
saralı gecelere bıraktın beni
küskünüm, kırgınım
aç bırakışına sevgimi
bir tek, sabahın taze çiyini bıraktın gözüme
ıssızlığımla, onunla açıyorum güne
yol kenarlarındaki yalnız ağaçlara benziyor ömrüm
insana açım, açım sevgiye...
içim tükeniyor, an be an gidiyorum ölüme !
susuyorsun işte, susuyorsun yine
belki yarın, belki yarından yakınken ölüm !
daha ne kadar bekleyeceksin
ne zaman bitecek , bu boşa akış böyle ?
Hâdiye Kaptan
c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
5.0
100% (8)