6
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1952
Okunma
I
Eflatun bir sabaha uyandırır kuşlar
Çıngıraklar cıngıldar
Bozkırda erişkin bir hareket
Mandaların uzak ayak sesleri
Sularda neşeli çağlayışlar
Bakınca yükseltilerden
Uçsuz bucaksız bozkır
Azimkar göçebeler
Ve sürüler görünür
Ardındaki süvari
Kahhar ve gururlu
Öylesine mağrur ki
At üzerinde çoban
Bil ki bu çorak topraklarda
O dur bir tek kral!
II
Sessizliğin sesidir
Bucaksız bozkır
Gece hayaletlerini kovar
Her sabah Arsız cinler
Ve kulaksız köpekler yorgundur
Döğüşmekten saatlerce birbirleriyle
İşte nazlı bir gelin
Bakracı omuzunda
Keçilerin yanına
Süzülüyor salınarak
Sanki keçe ayakkabılı
Narin bilekli ayakları
Yavuklusunun yanına taşır
O ılık nefesini
Bil ki burada
O dur bir tek kraliçe!
III
Yalnız birisi yine de
Çok bulunur burada
Hayır yıldızlar
Yalnız değildir asla
Değil gözlerinde yalın
Kan pırıltısı kızıllığında
Dağlarda sürüyle
Dolaşan kurtlar
O dur dağlarda
Bir tek padişah!
Yalnız değildir kuzular
Sonsuz meleyişlerde
Kartallar kanatlı
Atılgan korkusuz
Onlarda yalnız
Değildir asla
Nefesi tükenmeyecek
Çadırlarda hiç
Susmayacakmış gibi
Ağlaması çocukların
Bil ki burada tek prens
O dur yalnızca!
IV
Kilitli kaz, yaban
Arpası yığınla önünde
Kesim gününü bekler
Durur oracıkta
Günler göçebe için
Çok erken başlar
Ve bu sebepten
Uzundur herkesten
Göçebenin günü
Sade ve bitimsiz
Kalın deriler çekilmiş
Üzerine çadırların
Nice acı, hüzün ve aşkları
Saklar nice günahları
Gözyaşı duygu seli
Her yere kendisiyle
Beraber taşır onları
Bil ki yuvasını
Salt kaplumbağa değildir
Taşıyan gövdesinde!
V
Ta İskitler’den beri
Bu geniş otlaklarda
Üstüne kardan kalın
Yorganlar örtmüş
Kıraç topraklarda
Sürekli gezgin halde
Yer değiştirir insanlarda
Nerede bir lokma
Nerede su?
Günlük geçim izinde
Sarmatlar Alanlar’dan beri
Bu geniş topraklar üzerinde
Yatılıp kalkılır çadırlarda
Üç ayaklı yer sofrası fing
Kurulur kaldırılır aheng
Kim bilebilir ki hangi sebepten, nereden?
Kim bilebilir ki hangi korkuların önünce?
Kim bilebilir ki arsız hayallerin peşinde?
Göçebe kendi burnunun dikine
Ve kendi doğrularınca!...
VI
Hunlar ve Moğollar’da
İzlediler bu yolu
Kanı çekilmiş damarlarında
Kimi su izinde, yanık tenince
Kızgın güneş altında
Hain ve serseri
Ayaklarının dibinde
Bir yol bulmaya gelmiş
Bin yol çıkmış karşısına!
Akmış sürülerinin peşinde!..
Türkler ve Kazaklar’da inmiş aynı yoldan
Dere boylarını özlemişler
Vadi ağızlarını
Gümrah çimenli otlakları
Hayvanları için
Berrak ve masmavi
Gökleri seyretmek sonra
Yamçılarının altında.
VII
Her sabah değil mi ki
Yeniden bir doğuş
Bir diriliştir dünya da
Çekirge seslerine
Kum fırtınalarına
Suların sonsuz gibi
Çağıldayarak akışına
Çalışma azmine insanların
Sabrına sebatına sertliğine.
Her sabah değil mi ki
Yeni bir başlangıçtır
Bir diriliştir dünya da
Çisil sisil yağan yağmura
Kumu kıyır kıyır edişine
Su damlacıklarının
Yaşamı kararak yaratan
İnşaat emekçilerinin alnına
Ve değil mi ki zevktir
Çıtır çıtır
Bir kuru lavaşı
Pembe ağzında dağıtmak
Çocukların
VIII
Bozkırda yaşam çetindir
Her zaman çetin geçmiştir
Tarih boyunca
Kavga
Bozkırlının kaderidir
Orada Soğdiya’da duraklamıştır
Büyük İskender
Bazen üç kez almak zorunda
Kalmıştır Orta Asya kentlerini
Orada Avrasya bozkırlarında
Alan süvarileri
Durdurdular Roma lejyonlarını
Attila’nın Hun orduları da
Cengiz orduları da aynı bozkırı
Geçtiler boydan boya
IX
Onun için bozkırların rengi
Çayırların ve toprağın
Rengi değildir sadece!
Ve tarihi insanlığın
Orada kabarır daima
Uzak kıtalarda susar dinlenir.
Bozkır göçebe yaşamın
Cenneti denizi memesidir
Emeceği anne sütünün
Bozkır uzak sarı fırtınalı
Şimdi bekliyor
Kaşif ayaklarımı!!!