3
Yorum
2
Beğeni
5,0
Puan
1256
Okunma
Gelir şuracıkta,
Şu ağacın altında dinlenirdi.
İhtiyar değirmenci,
Tütün dolu paslı kutusundan
Kalın bir sigara sarar,
Mavi dumanlarını
Baygın yaylalara salardı.
Bir keresinde üç yumurtayla
Mis kokulu domatesler,
Ve de, yufka ekmeği çıkınında,
Yeşil soğanı, badem hıyarı da vardı;
Yufka dürümünün yanında .
’Hadi buyur delikanlı’ demişti.
Ne kadar güzeldi kırdaki o ziyafet,
Sanki piknikte ortaklık:
Ravanda dağının eteklerinde
Nur yüzlü gönlü zengin ve de güzel
İhtiyar değirmencinin konuğu olmak.
’İnsan mı? ’ dersen, tam insan.
’Mert mi? ’ dersen, mert.
Sanki yazmış oraya ,
Mertliğin, insanlığın, bin yıllık tarihini
Değirmen damının
Kırık dökük, sarkık tahtalarına.
Ertesi yıl aradığım da,
’Sel geldi: aldı götürdü,
Ne damı kaldı, nede değirmeni
Şimdi hepsi derin uykularında.
Değirmenci dedeyi soruyorsan;
Az ilerde, çoban otlarının arasında
Oradadır mezarı... fakirciğin
O da çoktan kavuştu Mevlasına,’ dediler.
’ 960 Mersin / Kemal Polat’
5.0
100% (2)