0
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1000
Okunma
varlığım,
ellerinle tuttuğun kalemin gibiydi
yokluğuna hazırlarken kendini
belki de stok yapıyordun bitmesi olası ihtiyaçlarını
cesaretin gibi..
marketten alman gerekenlerin listesinin başına koyuyordun
kasımda aşkın abartıldıgı melankoli filmlerini...
zaman dururdu derken,
akıp giderken avuçlarımızdan
ve bir daha simdi olmayacak derken
ne kadar erken-di varlığıma alışman icin...
şimdiki zamanların geniş zamanlara çevrilemediğini öğrendiğin de artık
ikimiz içinde güzel günler-di...
aşklardan yorgun,
gri renkli bir makina takviyesiyle
süslü kırmızı kurdelalı serum şişeleriyle
umut enjekte ederken damarlarıma
tıkanan her boşluğum iç çekiş olarak geri dönuyordu bana..
söylediğim her söz
kırılan bir tahta kalem sesi...
yolun sonunda soluksuz bir takım hayallerin pençesinde
ne hayalin pençesinde olmak umut vaat ediyordu
neden yolun sonunda olmak
o pençenin izlerini derinleştiriyor...
ne seni görünce artık ciğerlerim yanıyor
ne senden ayrılınca
baska bir sehre açılmıyor gözlerim..
insan aynen durmuyor işte
her oyunun zorluğu gibi
ayrılık iki tarafıda keskin bıçak gibi..
ne seni bırakıp gidebiliyorum artık
ne senin burda olacağını bilip sana gelebiliyor..
bırak dokunabileyim sana...
kaçırma gözlerini başka mazeretlerin ardına..
yorgunum
anlatamadığım kadar söylediklerimin karşılığını arıyorum
bu şehrin borsalarında hislerimin deger yitirmesine önlem alıyor hükümetim
bir süre sonra sokağa çıkmamam icin engeller konulacak
ve ben baska bir suçtan hüküm giyeceğim...
başka bir kadının kollarında gözlerimi açmak suçundan
ruhumun üzerine kalemler kırılacak
canını yakmıyorsa intihar değildir o...
asansörün düğmesine basıp kat değiştirmek gibi...
yokluğuna alışıyorsan sevda değildir o...
eskimiş bir ceketi çıkarıp asmak gibi
tahta kapılı dolabın içine...
şimdi eskiye döner mi;?
dönsekte ne kadar sen olucaksın
senden sonra ne kadar ben kaldı...
belki de bir daha asla bu kadar geniş zamana yazılamayacak hiç bir aşk.
bırak dokunabileyim sana...
sana söz veriyorum
bu yazılan son satır olacak...