12
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
2665
Okunma

samsun 99
ne pir’e teslim ettim kendimi
ne de pir teslim etti kendini
pir’in gözlerinden bir bakış kaçırdım
yüzünü görmek istemez aynalarım
–görmek istenmeyen yüzlerine kendinde
aynadan attığım apostrof kime?
neden başım dönük pir’e,
ruhumdaki bu eksiklik ne,
kim de arıyorum pir’de bulamadıklarımı?
II
anla(t)malı pir’i
oturup, pirle dolaşmalı gidilebilse yolları
bir şeyler yapmalı… bir şeyler
bir şeyler değil “pir” şeyler yapmalı
bilirim, bir yerlerde pir şeyler söylenmekte
oysa güzel kadınlara yazdım
pir’den önce tüm şiirlerimi
şimdi pir’e sesleniyorum
ve yalnız pir’e yazıyorum
çirkinliğini örten tüm güzelliklerine
III
utanmıyorum, onca güzelden bir pir’i sevdiğime
bu yüzden çok kez aldattım, kandırdım pir’i
hep utandım pir’den, pir’i sevdiğimden
hala utanıyor muyum pir’den, pir’i sevdiğimden?
oysa pir’i sevmemem değil neden
gizlemem pir’i sevmemden…
IV
günler kapıma dayattı pir’i
pir, genç omuzlarımda kamburlaştı
bir labirentti anlamadım dediklerini
alelade kağıtlara yazdım
çirkinliklerimi örten güzellikleriyle
pir’in gölgesinde raks eyledim
V
pir’in gördüğü bu melankolik adam kim?
cilalanmış mutluluğunu
taş duvarlarda parçalayan,
kararsızlığın karar kıldığı noktada
gölgesini arayan güneşle ansızın yüzleş
örtünmeye çalışma, ince incir yaprağıyla
unut utangaçlığı, dokun
ve bu anı yaşamakla yetinme ama
değiştirmek gibi bir iddian da olmasın
VI
yaşadığını sözcüklerden ister
yarını daha şimdiden dün
yeni biçimler, yeni iddialar peşinde
otuz yıllık sokak fahişesine
yeni bir bekaret kazandıracak
becerebilecek mi?
belki de hayat “toprakta sürünen sevimli bir hayvan”
haline getirecek, sevimli ama zavallı bir hayvan…
VII
benden çok sokaktaki adama yakın pir
birlikte sürüklenmekteyiz boşluğa
artık pir’i ona bağlayan tek sevgi
belki de tek hatıra yok
oysa 24 saat aç kalmasına düşmüştü peşine
aradığı hindistan cevizlerinin reçel tadını
sanırım asla bulamadı pirde
batan bir gemiden sahili aradı gözleri
asla göremedi görgüleri
alkışlar yalnızlığı tüm maharetiyle hissettirdi
acı uğultular şekliyle
her kış yaprakları, her yaz çiçekleri döküldü
bilemedi, tanıdığı çok; dostu azdı
dindar, hem de hiçbir kiliseye bağlı olmayacak kadar
koyu bir dindar
cennet-cehennem diye baktı
kristof’un önüne amerikayı çıkaran kader
onun önüne pir’i çıkardı
pir’siz düşün(e)di istanbul’u
VIII
kader komedilerini yüzyıllardan beri ona saklamış
toroslara tırmanmaya çalıştı
cinler çelme taktı, yılanlar ısırdı
nerelerden geçtiğini pir asla bilemedi
ashab-ı kehf gibi uyuyordu
batan bir güneş gibi
gönlünü gurubun aydınlığı içinde sessizce bırakarak
hep ama hep aynı sahneyi izledi
değişen pir şey yoktu
hep aynı pir şey, hep aynı…
deli ibrahimden farkı ne pir şeyin
o, inciyi balıklara atıyor, pir şey beyni
ipler elinde ama
aktör de, rejisör de olmak istemiyor
hep aynı tanrıya secde ediyor düşünmemek için
IX
ne brahmanın parya ne de
parya’nın Brahman olmaya hakkı var
yıldızlara merdiven uzatan çıkmalı
aynaya tahammülü olmayan değil
pir olanı söyler dostum
olması gerekeni değil, suç sende
tekme ile uyanan it sahibini ısırır
X
kumsallar ezelden beri pir’i dinler
okuyan kopar hayattan ve pir’den
promete şeytansa, böyle şeytanlığa
pir dünden ve tümden razı
çöldeki kum tanecikleri gibi
rüzgara darmadağan oldu pir
pir’in son bakışları gözümden vurdu
oysa saçlarına dokunamamıştım daha pir’in
onun için yazılan şiirden bile haberi yok
XI
pir satıldı… satılacak
ha para ile ha izdivaç ile
izdivaç da bir alım satım değil mi?
pir gerçeği anlamasın diye
önüne oyuncaklar döküldü
dans, eğlence, para ve şöhret…
heykelin kalbi olmaz ki
kime yazıyorum, kime söylüyorum bunları
elimde pir’in adresi bile yok
(doğru, intihar mektuplarının ve vasiyetnamelerin adresi olmaz)
pir asla çektiklerimi bilemedi –bilemez–
o ızdırabı yalnızca filmlerde görmüştür
ya da kitaplarda… oysa ben yaşıyorum
pirsizlik ölüm gibi
–pir ettiklerim pir beğenmez olsa da–