8
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1629
Okunma

Üsküdar’da fırtınalı bir havada..
Dalgalar sahili hırsla döverken,
Martıların çığlıklarını içimde duya duya..
Tüm özlemlerimi yanıma alarak ,
Farkına bile varamadan, oturuverdim..
Denize nazır bu şirin çay bahçesine. .
Şilepler rıhtımda yan yatmıştı,
Ve yalnızlık içimi yeniden kanatmıştı.
Yağan yağmur rüzgardan savruluyordu,
Ufuklara baktım uzun uzun,
Buğulu camdan uzatarak bakışlarımı.
Ayasofya ve Sultanahmet bulutluydu,
Kızkulesi karşımda ağlıyordu.
Bir hüzün mesafesinde,
Gördüm o an seni kapıda..
Hicranlı bakışların değince gözlerime,
Kayboldum senin o mahzun , güzel yüzünde.
Hemen karşımdaki masaya oturuverdin.
Gözlerin ağır bir sitem yüklüydü.
Neden sonra garsona dönerek,
Tıpkı benim gibi ‘bir çay’ dedin,
Ve benim gibi bakıverdin ötelere.
Bir ara çevirip bakışlarını üzerime,
Bir şeyler anlatmak ister gibi baktın.
Sonra ansızın ağlamaya başladın..
Ela gözlerinden yaşlar dökülüyordu.
Kimdin, seni üzen kimdi, neydi adın?
Unutuverdim birden kendi acılarımı,
Yanına gelmek ve sormak istedim derdini,
Keşke biraz hafifletebilseydim kaygılarını.
Sonra sen ani bir kararla,
Masada bırakarak tüm gözyaşlarını..
Daha adını soramadan, derdini öğrenemeden ,
Gidiverdin usul usul benden uzaklara…
Sadece bakakaldım ardından...
Yalnızlığın ruhuma efil efil estiği,
Bir hüzün mesafesinde,
Görebildim sadece seni..
Ve sadece bir çay içme aralığında,
Sevebildim seni…
10-15 Şubat 09, İstanbul…
Mürsel Emre DOĞAN