0
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
14
Okunma
Başlangıçta ne varlık vardı ne yokluk,
Sadece Hak vardı —
İsimlerden ve yönlerden önce.
Âlem, bir ihtiyaçtan doğmadı,
Bir tecellî idi.
Hak, bilinmeyi murad etti,
Murad, aşk sûretine büründü.
“Ol” bir emir değildi,
Bir davetti.
Kün, kudretten değil,
Muhabbetten söylendi.
Varlık, tamamlıkla inmedi;
Noksanlık onun aynası oldu.
Çünkü kemâl,
Eksik olana yönelir.
Hakikat tekti ve mutlaktı,
Lakin perdeye girdi.
Zuhur, gizlenmenin adıdır;
Mesafe, muhabbetin şartı.
Zaman, fenânın uzayışı,
Mekân, karşılaşmanın edebidir.
İnsan, bu iki hâl arasında
Emanet taşıyan sırdır.
Biz,
Yoklukla terbiye edilmiş varlıklarız.
Sevdikçe azalırız,
Azaldıkça Hakk’a yaklaşırız.
Ve anlarız:
Varlık, elde tutulan bir şey değil,
Teslim olunan bir hâldir.
Aşk,
Başlangıcın hâlâ sürmesidir.