1
Yorum
5
Beğeni
5,0
Puan
39
Okunma
Karanlığa yakıştı yine kara bir kalem
O yazdıkça…
Mateme büründü Noras
Buğulanan camdan süzülürken nem
Başladı sesi bile üşüten bir ayaz
Sözlerim sessizliğin soğuk nefesinde dondu
Aynaya adımı bağırdım
Yüzüm cevap vermedi
Gözlerim kirli
Bakışlarım yalnız
Kalabalıkta unutulmuş bir suç gibiyim
Geçmişin izleri acımasız
Sustuklarım
Sustuklarım genzimde paslanmış bir bıçak
Yürüdükçe ağır
Durdukça keskin
Konuşsam sanki saplanacak
Dilim kanla ıslanacak
Gecenin karanlığında bir ışık arayışı
Ayrılık yüksek sesle olur sanmıştım
Oysa…
Sessizlikmiş en gürültülü hâli
Adımlarım yankı yapmıyor
Çünkü şehir çoktan sağır
Ve o sağırlığın içinde yürüyorum Ağır ağır
Sis yüzüme yapışıyor
Nefesim is kokuyor
Soğuk kemiklerime değil, niyetime işliyor
Jilet gibi kesen ayaz
Yüzümü değil
Hatıraları tıraşlıyor
İçimde bir orman var
Çam ağaçları nöbette
Zaman katran
Gece ketum
Anılar pusuda
Cümleler…
Her biri beni vurmak için beklemede
Eski bir lügat gibiyim
Açıldıkça her sayfası kanatıyor
Kelimeler genzimde hâlâ
Hâlâ keskin
Hâlâ suskun
Bu bir ağıt değil
Bu bir kaçış hiç değil
Bu suskunluğa çekilmiş bir çizgi
Bu karanlığa atılmış bir imza
Sesim yok belki
Ama sessizliğim
Duvarlara çarpıp çoğalıyor
Ben konuşmadım
Çünkü bazı hakikatler bağırınca küçülür
Ben sustum
Ve sustuklarım
Dünyaya sığmadı.
SEYİT ALİ ORUÇ
5.0
100% (2)