5
Yorum
17
Beğeni
5,0
Puan
81
Okunma

Rüzgâr, bir ismin ağırlığını taşır.
Ve dünya, o sonbahar fısıltısıyla durur.
Ne bir sitem kaldı geride, ne de bir ah;
Sadece soylu bir sessizlik ve bekleyiş.
Adımın ardındaki hüzünlü mülk benim.
Bir fısıltıydı dudaklarından dökülen son sözün.
Yeminini bir Eylül gününe bıraktın sen.
Şimdi şehir ıslak, her taş kalbime denk düşer.
Bütün bir ömrü bir saate sığdırdın o anda.
Kader, kendi imzasını böyle attı.
Oysa içimde yankılanan tek gerçek bu:
"Bana bir Eylül yaşatıp gidecektin."
Ben ki, o veda ateşinden doğan yorgun ruhum.
Kalbimde bir harabe, tek başına, mağrur ve dik.
Şimdi sadece bir nefesim var; derin ve soğuk.
Bu soylu keder, benim tek tacım.
Yüreğimde bir mühür, dokunulmaz ve sıcaktır.
Bir Eylül çocuğu olmak, böyle bir yük taşır.
Bu yarayı gururla taşımak, benim mirasımdır.
Her düşen yaprak, o anın matemini tutar.
Sözler ki, en çok sararan yaprağa benzerdi.
Hangi rüzgâr dağıttı o yeminleri şimdi?
Şimdi duvarlarda kalan sadece bir yankı sesi.
Sanki bütün cihan, seninle birlikte sustu birden.
O kırık Eylül göğü, benim tek çatım oldu.
Takvimde en eski hüzün, silinmez bir iz bıraktı.
Unutulmaz olan, yaşanan o an değil artık.
Unutulamayan, o anın vaat ettiği zamandı.
Zaman ki, şimdi sadece gidenlere doğru akıyor.
Geriye, kırık bir fotoğrafın soluk yüzü kaldı.
Şehir şimdi sensizliğin en güzel tablosu.
Her köşe başında bekleyen bir gölgeyim ben hâlâ.
O eski ışıklar bile küsmüş gibi dünyaya.
Eylül’den sonra, sanki kış hiç gelmeyecek.
Her yer, donmuş bir veda anı gibi durur.
Kalbim, bir harabe gibi durur içimde.
Her çatlağında senin adın sessizce yazılı.
Ama artık ne bir tamirat mümkün, ne bir dönüş yolu.
Bir daha kimseye açılmaz bu kapı, mühürlendi.
Artık her yalnızlık, içimde bir Eylül denizidir.
Her damla, o vedanın kutsal suyudur.
Yağmur bile artık eskisi gibi düşmez ki yere.
Beni ıslatmaz, sadece o günü hatırlatır.
O ilk ve son Eylül yağmuru her zaman.
Bütün kederleri usulca toprağa fısıldar.
Aşk mıydı o, yoksa sadece bir şiir miydi?
Kısa bir dizeye sığdırılmış koca bir anlam.
Ne olduğunu bilmesem de, tadı hep buruk kaldı.
Ömrümün en büyük gerçeği, Eylül’zâde’ye yakışan.
Yüksek bir ateş, sessizce yanıp bitti ömründe.
Artık ne isyanım var ne de bir bekleyiş umudu.
Sadece oturup izliyorum akan zamanı.
Biliyorum, her şey olması gerektiği gibi oldu zaten.
Bu hüzün bile, bir soylunun hakkıydı aslında.
Kendime bile yabancı bir gölgeyim ben.
Yüzümde bir çizgi var, ne keder ne sevinç izi.
Sadece dingin bir kabullenişin mührü.
Ben, Eylül’den sonra kalan o son sözcüğüm.
Kimsesiz, zamansız ve yorgun bir ruh.
Ama yine de mağrur ve dik duran bir çınar.
Kuşlar bile unuttu göçmeyi bu yerden.
Çünkü bütün mevsimler, sende başladı, sende bitti.
O kısa Eylül’ün bana bıraktığı tek miras.
Bu yası, ben kendime yakıştırdım artık.
Omuzlarımda sadece geçmişin ağırlığı.
*
Ve ben, bu yorgun toprağın üzerinde bir başıma,
Tek başıma, ama gururla duran bir heykel.
Sadece adımı fısıldıyorum rüzgâra;
Ne bir unvan, ne bir sitem: Sadece bir ad.
Eylül’zâde.
Cemre Yaman
5.0
100% (8)